Basından Seçmeler |
YAŞ, sivil otoritenin acziyet gösterisi...
Önceki günkü Yüksek Askeri Şûra’da alınan kararla birlikte bugüne kadar ordudan 655 subayın ilişkisi kesildi. Bunlardan 529’u irtica bahanesi ile 126’sı da uyuşturucu ve benzeri sebeplerle ordudan atıldı. AK Parti iktidara geldiğinden beri ordudan irtica bahanesiyle ihraç edilen subayların sayısı 77 oldu. En son YAŞ’ta 3 subay irtica bahanesiyle ordudan ihraç edildi. AK Parti hükümeti başbakanları ve milli savunma bakanları YAŞ kararlarına her seferinde şerh koydular ama hiçbir zaman itiraz edip ihraçların asıl sebeplerini öğrenmeyi denemediler! Kendilerine yapılan izahlarla yetindiler. Biliyorsunuz YAŞ kararları Anayasa gereği yargı denetimi dışı. (125, madde) Başbakan YAŞ’ta ihraç edilen subaylar için muhalefet şerhi koyuyor ama Anayasa’nın 125. maddesini TBMM’de değiştirmeyi pek düşünmüyor! Başbakan sadece muhalefet şerhi ile seçmene selam veriyor! YAŞ’a başkanlık eden isim Başbakan. Dosyaları Başbakan’a gösteriyorlar, o da okeyliyor. Sonra da muhalefet şerhi koyuyor. Bu durum sivil otoritenin bir tür acziyet gösterisi olmaktan başka nedir? Madem şerh koyabiliyorsun, o halde imzalamazsın da olur biter. Sen imzalama gerisini onlar düşünsün! Mesela Başbakan ya da Milli Savunma Bakanı, irtica bahanesiyle ordudan ihraç edilenlerin kendilerine gösterildiğinde Albay Dursun Ali Çiçek’in neden hâlâ orduda tutulduğunu sorma cesaretini gösterebiliyor mu? YAŞ toplantıları maalesef sivil otoritenin acziyet gösterisinde bulunduğu bir yer oldu. Ne kadar ilginç... Son YAŞ toplantısında adı Ergenekon ile ilişkilendirilen ne kadar subay varsa çoğu bir üst rütbeye terfi etti. Adı Fişçiye, Ergenekoncu’ya, Hudson’cuya, HSYK’cıya çıkan herkes yükseltildi. Başbakan, Milli Savunma Bakanı ve Cumhurbaşkanı da noter gibi onayladı. YAŞ, yani kısaca sivil otoritenin acziyet meydanı! Nuh Gönültaş Bugün, 6.8.2009 |
07.08.2009 |
Ordunun itibarı kimin umurunda
Medeni ve gelişmiş ülkeler içinde ordusu daima tartışma konusu olan başka bir ülke yok. Maalesef biz askerin sistem içindeki yerini bir türlü belirleyemedik. Bu yüzden hiç hak etmediği halde TSK tarihteki yeniçeri meselesini çağrıştıran birtakım suçlamaların hedefi oluyor. Bunda hepimizin kusuru ve sorumluluk payı var. Ama elbette “hırsızın da kabahati” var! Demek istediğim, iktidar mücadelelerinde orduyu bir tür manivela olarak kullanmak isteyenler hiç eksik olmadığı için mesele çözülemiyor. Çünkü özellikle demokratikleşmeyi kendi varlıklarına yönelik bir tehdit olarak gören çıkar grupları orduyu sistem içinde alternatif bir iktidar ekseni olarak tutmaktan fayda umuyorlar. Dolayısıyla askerin sivil düzene müdahalesi aslında ülkedeki rakip siyasi anlayışlardan birinin lehinde ağırlık koyma anlamına geliyor. 27 Mayıs’tan bugüne kadar TSK adına gerçekleştirilen müdahalelerin hedefi hep aynı: Halkın seçtiği ama nedense bürokrasinin benimsemediği siyasi iktidarlar. Bunlar da tesadüf gibi hep sağ partilerden oluyor... Gerçi demokratik düzene geçişten bu yana sol hiçbir zaman iktidar olma imkânı yakalayamadı. Çünkü bunun için ne yazık ki halkın oy vermesi gerekiyor! Farzımuhal bunun olduğunu düşünelim, askerin sol bir partinin iktidarına müdahale edebileceği düşünülebilir mi? Asıl problem işte burada baş gösteriyor. “Herkesin ordusu”, “herkesin askeri” olarak algılanması ve benimsenmesi gereken TSK ülkedeki siyasi kutuplardan birinin taraftarı olarak algılanıyor. TSK’yı oluşturan kadroların tamamı için bunu söylemek yanlış olur elbette, ama kurumsal tutumu CHP’nin paralelinden hiç ayrılmıyor. 1946 sonrasının Türkiyesi’ne intibak edememiş bir kurum görüntüsü demektir bu. Son YAŞ sürecine baktığınız zaman bu kaygıları besleyen çokça problemli nokta karşımıza çıkıyor. En başta “irticai eylem ve davranışları yüzünden” ordudan atılan subaylar meselesi. Yıllardır her YAŞ döneminde birileri bu “suç”tan dolayı ordudan atılıyor. Bu adamların atıla atıla bitirilememiş olması da anlaşılır gelmiyor insana. Geçen sene yeterince “laik” olan adam bu sene durup dururken irticaa mı meyletti? Sanki bu adamlar bitip de orduda irtica suçundan atılacak adam kalmazsa komuta kademesi çok zor durumda kalacak. “Bak”, diyecek birileri, “irticai eylem yüzünden kimse atılmadı bu sene; orduyu da ele geçirdiler demek ki.” Şaka gibi ama, birilerinin paranoyasının hedefi olmamak için yalnızca TSK’nın değil başka kurumların da başındaki kişiler belirli bir kesime karşı yersiz bir karşıtlık sergilemek zorunda hissediyor olabilirler kendilerini. Buna mukabil, “Ergenekon’a bulaştığına” dair iddia veya kuşkulara hedef olan personeline TSK’nın şefkatle sahip çıkıyor görünmesi toplumdaki kutuplaşma algısı çerçevesinde bir yere oturuyor ister istemez. Dolayısıyla TSK için problem “milletin ordusu” olarak değil, “milletin bir kısmının ordusu” olarak algılanma tehlikesiyle karşı karşıya olması. TSK’nın komuta kademesinin böyle bir problemin varlığının ve devletin bekası adına bunun ne anlama geldiğinin farkında olduğunu ümit edelim öncelikle. Ardından çözüm için toplumun bütün kesimlerinin üzerine düşen sorumluluğu gerekirse “feragat”la yerine getirmesi için sivil siyasetin inisiyatif alması gerekecek. İbrahim Kiras / Star, 6.8.2009 |
07.08.2009 |