H. İbrahim CAN |
|
Yol haritasının yolu mu kesiliyor? |
Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesine yönelik “yol haritası” daha ilk haftasında yol levhalarının doğru olmadığını ortaya çıkardı. Türkiye, Ermenistan ve İsviçre’nin 31 Ağustosta parafladıklarını açıkladıkları iki protokole göre yol haritasının ana başlıkları şunlardı: -Soykırım iddialarını araştıracak komisyon üç ay içinde çalışmaya başlayacak. -Karşılıklı büyükelçilik açılacak. -İki ülke birbirinin sınırını tanıyacak. Ermenistan Kars Anlaşmasındaki Türkiye sınırlarını resmen kabul edecek. -Yukarı Karabağ sorunu ile ilgili olarak AGİT Minsk süreci hızlanacak. Dışişleri Bakanı Davutoğlu bu maddeyi “Yukarı Karabağ’da çözüme yaklaşılması”nın sınırın açılmasının ön şartı olduğu şeklinde açıklıyor. Her şeyden önce bu iki protokolün yürürlüğe girmesi iki ülkenin parlamentosunun onayına tabi kılındı. Bu onayın ne kadar süre alacağı belirsiz. Ancak protokolün işletilmesinin güç olduğunun sinyalleri Ermenilerden hemen geldi. Ermenistan Dışişleri Bakanı protokollerde Kars Anlaşmasından söz edilmediğini, bu yüzden bu belgelerde yer almayan bir konudan söz etmenin gereksiz olduğunu söylüyor. Halbuki protokolde bu husus “İki ülke arasındaki sınırın uluslararası hukukun ilgili antlaşmalarında belirlendiği şekliyle karşılıklı olarak kabulü” olarak açıkça yer alıyor. Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan da, “Yukarı Karabağ’da bağımsız devlet kurulduğunu, herhangi bir barış anlaşmasının ancak buradaki Ermenilerin özgür iradesi ve onayı ile gerçekleşeceğini” söyledi. Halbuki Dışişleri Bakanı “Yukarı Karabağ’da çözüme yaklaşılmasının” sınırın açılmasının önşartı olduğunu söylüyor. Bu durumda iki temel konuda hemen uzlaşmazlığın başladığı anlaşılıyor. Azerilerin bu protokollerin Washington’un baskısıyla yapıldığını, Türkiye’nin ‘ne kızı vereyim, ne de dünürü küstüreyim’ politikası izlediğini düşünüyorlar. Ancak iyimser yaklaşanlar takvimin aslında çok da bağlayıcı olmadığını, çünkü altı haftalık müzakere süreci sonucunda parlamentoların onay sürecinin duruma göre yıllar bile alabileceğini söylüyorlar. Aynı zamanda bu kozun Türkiye’ye Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerinde önemli bir rol oynama fırsatı sağlayacağı da değerlendiriliyor. Peki gerçekte neler olabilir? Kanaatimize göre; Türkiye, Ermenistan sınırının açılmasını çok fazla geciktiremez. Bu konuda Washington’un—ve şimdi de Avrupa Birliğinin—baskı yaptığı aşikâr. Ancak hiç değilse bu noktaya gelene kadar, soykırım iddialarına ilişkin komisyonun kurulmuş ve işliyor hale gelmesi, Yukarı Karabağ konusunda Ermenistan-Azerbaycan arasında somut bazı ilerlemeler kaydedilmesi gibi iki kayda değer adımın atılmasını sağlayabilir. Yine de sınırın açılması halinde Azerbaycan’ın vereceği tepkinin, artık yönetilebilir bir kriz olmaktan çıkacağını düşünüyoruz. Türkiye’nin bunun Azerilerin de yararına olduğuna onları ikna etmesi güç görünüyor. Çünkü “Yukarı Karabağ’ın işgalinin sona ermesinin ön şart olduğu”nun değişik düzeylerde dile getirilmesine rağmen, sınırın açılmasına kadar bu gelişmenin sağlanamayacağı açık. Öyleyse Türkiye bu önşarttan vazgeçmiş gibi görünecektir. Ayrıca tüm aksi yöndeki beyanlarına rağmen Sarkisyan’ın Ekim ayında Türkiye’ye geleceğini düşünüyoruz. Temennimiz bu sürecin gerçekten işletilerek Ermenistan’la sorunların çözülebilmesi. 05.09.2009 E-Posta: [email protected] |