Sami CEBECİ |
|
Sevgi ve ilginin câzibesi |
Bütün kâinatın ve umum mevcudâtın mayasını muhabbet vasfıyla yoğuran şu Kâinatın Sahibi, eşref-i mahlûkat olan insanın kalbine de İlâhî bir aşk yerleştirmiştir. Bin bir isimleri nihayetsiz güzel olan Cenâb-ı Hak, yarattığı her varlığı, kendine lâyık bir tarzda sevmektedir. Onun için neyi yaratmışsa, başkaları tarafından benzeri yapılamayacak kadar güzel ve mükemmel yaratmaktadır. Bu hakikate işâret olarak İmam-ı Gazali (ra) “Bu kâinatta gördüğümüzden daha güzelini tasavvur etmek bile mümkün değildir. Görünen her şey en güzeldir” demiştir. Atomlardaki câzibe kanunlarından güneş sistemine ve galaksiler arasındaki genel çekime kadar umum incizaplar, cezbeler ve câzibeler hep muhabbet-i İlâhinin başka şekillerdeki tezâhürleridir. Bediüzzaman Hazretleri atomlar arasında var olan bir aşk-ı kimyevîden bahseder. Meselâ, karbon ile oksijen atomu arasındaki aşk sebebiyledir ki, her iki atom birbirine yakın oldukları vakit hemen imtizaç eder ve karbondioksit hâline dönüşür. Güneş ile gezegenleri arasındaki çekim kanunu da dikkatle bakılması gereken bir durumdur. Bir âile kurumunda eşler ve çocukları arasında sevgi ve ilgi yoksa, o âile hayatında nizam, intizam ve âhenk derhal bozulur. Kezâ, bir milletin tabakaları arasında, inanç ve sosyal yardımlaşmadan kaynaklanan sevgi, saygı ve itaat yoksa, o millet hep bir keşmekeş ve huzursuzlukla boğuşmak zorunda kalır. Kezâ, bir devlet, korumak zorunda olduğunu hissettiği resmî ideolojisi için, milletini potansiyel bir tehlike olarak görüyor ve demir yumrukla ülkeyi yönetmeye çalışıyorsa, orada devlet millet kaynaşması asla gerçekleşemez. Millet devletine “Devlet Baba” gözüyle bakabilmesi için, devleti yönetenlerin milletine baba şefkatiyle muâmele etmesi gerekir. Genel anlamda orada da sevgiye ihtiyaç vardır. Kezâ, bir cemaate mensup fertler arasında mutlaka ve hakikî anlamda muhabbet olmalıdır. Aksi takdirde ve çeşitli sebeplerle sevgi ve ilgi zedelenmişse, zamanla nefret tohumlarının yeşillenmesiyle, araya soğuk rüzgârlar girer ve belli bir zamandan sonra da ihtilâf ve ayrılık uçurumlarına düşmek söz konusu olur. Bütün bu misâllerden söylemek istediğimiz hakikat şudur: Muhabbet, sevgi ve ilgi her şeyin başıdır. Hususan, kudsî bir dâvâya gönül vermiş dâvâ adamlarında bulunması gereken en bâriz vasıflar bunlardır. Kâinatın Efendisi (asm), etrafında pervane olan ve “Anam babam sana fedâ olsun ya Resûlullah!” diyen sahabilerini bu vasıflarıyla kazandı. Onun yolundan giden bütün büyük zatlar hep bu vasıfları öne çıkardı. Asrın mânevî sahibi ve son müceddid olan Bediüzzaman Hazretleri de talebelerine hep sevgi ve ilgi gösterdi. “Aziz, sıddık, sebatkâr, fedâkâr ve sarsılmaz kardeşlerim!” diyerek her zaman onlarla iftihar etti. Böylece yüz binlerce talebesi meydana geldi. Üniversite kayıtlarının yapıldığı şu günlerde, Anadolu’nun her tarafından değişik örf, âdet ve geleneklere sahip nice gençler bizlere müracaat ediyor. Hizmet merkezlerimizde kalmak istediğini söylüyor. Eğer, samimî bir sevgi, ilgi ve şefkatle, okula başlamasından bitimine kadar onlara hizmet eder ve ufak tefek kusurlarına nazar-ı müsamaha ile bakarsak, onlar da birer dâvâ adamı olup, kendinden sonra gelenlere samimî hizmet ederler. Çok iyi bilmemiz lâzım ki, bizden ne görürlerse aynısını tatbik ve icrâ edeceklerdir. Bu konuda bilhassa bu kudsî dâvâya hayatını vakfetmiş hizmet elemanlarına daha çok iş düşüyor. Bu hizmetin sevabı da çok, vebali de çoktur. 02.09.2009 E-Posta: [email protected] |