S. Bahattin YAŞAR |
|
Kimi aradığından, kimi bulduğundan imtihandadır |
BAŞIM AĞRIYOR DİYEN, BAŞININ VARLIĞININ FARKINDA DEĞİL Bir ağaç gölgesindeyiz, gelen gölgeye atıyor kendini. Gölge, biraz da bizden bir şey olduğundan, gölgeyi seviyoruz. Çünkü bizim de gölgemiz var. Hani dünya da, bir ağaç gölgesinde gölgelenmek olarak tarif ediliyor ya. Neyse, bu tatlı atmosfer devam ederken, yani gölgemizden memnunken, gelen işi, aşı, imkânları yerinde beyefendi her şeyi berbat etti. Adam, konuşurken öyle bir tablo çizdi ki, bir anda ortamın havası bozuldu. Beyefendinin şikayet konularına bir bakın Allah aşkına. “Bizim oğlan askere gitti ya, her şey berbat oldu. Oğlanın dükkanına ben bakmak zorunda kaldım. Hele dükkan bir başka bela. Gelen giden, alan, geri getiren, değiştiren kesinlikle benim yapabileceğim işler değil. Alacaklar verecekler hepsi bir başka dert. Gerçi bir daralma yok, ama çekilir iş değil.” Adam derdini paylaşmaya devam ediyor: “Gelin ve çocuklara biz bakmak zorunda kaldık. Torunlar çok haşarı. Artık bir yaştan sonra çekilir değil yaşananlar. Herkes kendi derdini kendisi taşısın.” İşte bir şikâyetçi olunan dert daha, “Çocuğun arabasının sigortası yatırılmamış, o da bir sürü ceza getirdi. Neyse ki bugün onları da hallettik.” “Artık yollarda eskisi gibi yürüyemiyoruz. Şuradan şuraya gelinceye kadar bakın hemen yoruluverdik.” “Bir de öyle başım ağrıyor ki! Çatladı neredeyse…” “Dert dert, her şey dert. Çekilir gibi değil yaşananlar.” NİMETLER DERT OLARAK YORUMLANIYOR Beyefendi konuştukça konuşuyor. Ama her şeyi şikâyet konusu yapıyor. Artık orta yaşları geride bırakmış beyefendi resmen, varlıktan, imkânlardan, nimetlerden, şükür vesilesi olan her şeyden şikâyet ediyor. Beyefendi çok zor bir şeyi başarıyor. Her türlü varlığı, imkânı, makamı, nimeti şikâyet konusu yapabiliyor. Milyonlarca insanın aradığı nimetlerden beyefendi açık ve net şikâyet ediyor. Evlâdının varlığını, askerlik yaşına gelmesini, askere gitmesini, onun dükkânının olmasını, müşterilerin gelip gitmesini, mal değiştirmesini, borçların ödenmesini, torunlarının başındaki annelerini, torunlarının varlığını, oğlunun arabasını, onun sigorta borcunu ödemelerini, yolda yürümesini, yorulmasını bir bir şikâyet konusu yapıyor. Adamın ruh hâli, gerçekten rahatsız edici. Ben de, sahip olduğu nimetleri fark etsin diye dedim ki, ‘Beyefendi, hangi şikâyetçi olduğun nimetin olmamasını dilersin? Evlâdının mı, onun askere gitmesini mi, torunlarını mı, dükkânını mı, borçların ödenmesini mi, yollarda yürümeni mi…’ Yorum, adamın moralini bozdu. Adamın sahip olduklarından şikâyetçi hâli, beni de ciddi tetikledi. “Beyefendi, başının ağrımasından çok şikayetçisin. Yolda yürümekten dert yanıyorsun. Duâ et ki, başın var da, ağrıyor. Ayakların var da yürüyor.” Adam başından vurulmuşa döndü. Ne anlama geliyor bu sözler diye bana dönmez mi? Bu ciddi saptama çok ciddi bir düşünce alış-verişine vesile oldu.
ŞİKÂYET, ŞÜKRÜ ORTADAN KALDIRIYOR Adama önce, şikâyetçi olunan şeylerin, şükrü ortadan kaldırdığından ve şikâyet gözlüğü ile bakınca nimetlerin anlamını yitirdiğinden bahsettim. İlginç olan, insanların aradığı nimetlere sahip olan, sahip olduğu nimetlerin farkında değildi. Nimetlere sahip olup da, nimetlerin kadrini bilememek büyük bir kayıptı. Böyle bir insan, verilenlerin, sahip olduklarının kadrini bilmeyecek kadar hediyelere ilgisizdi. Oysa aynı insan, kendi cinsinden birisinin küçücük ilgisine ve hediyesine oldukça ciddi anlamlar yüklüyor ve böyle bir hatırayı hayatı boyunca unutamıyordu. Anlaşılan bir nimetten şikâyetçi olmak, o nimeti görmemek, onun anlamını idrak edememek anlamı içeriyordu.
HERKESİN ŞİKÂYETÇİ OLACAĞI BİR ŞEY MUTLAKA VAR İnsanlar, içinde yaşadıkları dünya ile ilgili çok rahat şikâyet konuları bulabiliyorlar. Kafalarına yatmayan, istedikleri gibi olmayan durumları hemen şikâyet konusu yapıyorlar. Oysa bazen insanın kendisi için istemediği bir şey de kendisi hakkında hayırlı olabiliyor. O zaman yapılması gereken, tevekkülü devreye koymaktır. “O, benim için en iyisini bilir, O en güzel vekildir” inancı yaşanması gereken bir kulluk halidir. Yoksa insan çok yorulur. Birisinin hayatı boyunca aradığı, diğerinin derdini oluşturuyor Dikkat çekici ki, birisinin hayatı boyunca aradığı bir şey, diğer birisi için tam bir imtihan vesilesidir. Ya da birisinin bolca elinde olan bir şey diğer birisi için tam bir kıtlık hâlidir. Biri aradığından, diğeri bulduğundan imtihandadır.
ÇOCUĞUNDAN ŞİKÂYETÇİ OLAN, ÇOCUĞUNDAN VAZGEÇMİYOR Pek çok insanın imtihanı evlâtlarıdır. Onların varlığı, problemleri bir imtihan hâli oluşturur. Hatta maddî ve manevî dünyasını vererek bir noktaya gelmesine vesile olduğu evlâdı, kendisinin dünyadan gitmesine sebep oluyor. Maddî ve manevî varlığını dökerek ‘adam’ ettiği evlâdı, kendisi için maddî ve manevî ‘idam’ sebebi oluyor. Bu, sevgilerin yanlış ve ölçüsüz kullanılmasının sonuçlarından başka bir şey değil. Evlâtlar, sahip olunan nimetler, kazanımlar hepsi birer imtihan vesilesi emanetlerdir. Oysa insan emanetlere mülkiyet olarak anlam yüklediği için, bu yaklaşımın acı tokatlarını yiyor. Kabul edelim ki, herkesin şikâyetçi olduğu bir şey mutlaka var. Ama gelin görün ki, kimse şikâyetçi olduğu şeyleri de terk etmek, kaybetmek istemiyor. İşinden, eşinden, evlâtlarından, komşusundan, akrabasından, kaynanasından, gelirinden, giderinden, varından yoğundan, olanından olmayanından dertli nice insan var. Ama şikâyetçi olan, şikâyetçi olduğu şeyden de vazgeçemiyor. Onunla birlikte yaşayıp gidiyor. Aslında şikâyetçi olduğu da, o nimetlerin, imkânların şikayetçi olduğu şeylerin elinden çıkıp gitmesi, azalması, yok olması korkusudur. İnsan bu, aradıklarını da şikâyet konusu yapıyor, bulduklarını da. Oysa aradıkları da buldukları da imtihan konusudur. 01.09.2009 E-Posta: [email protected] |