Cevher İLHAN |
|
"Açılım" fiyaskoyla kapanmasın... |
Başbakan’ın “ulusa sesleniş” konuşmasında “açılım” için “ortaya bir çerçeve çizmiş değiliz” demesinden sonra İçişleri Bakanı Atalay’ın, “ortak akıl” çağrısı, iktidarın “açılım”a ciddî bir hazırlığının olmadığını açığa çıkardı. “Açılım”ın önemini, birlik ve beraberlik içinde ortak çözüm arayışının değerini uzun uzun anlatan Başbakan, “açılım”ın muhtevasını “Bu işle ilgili Bakanım açıklayacak” demişti. Ne var ki bu güne kadar yapılan “açılım çalışmaları” hakkında basına bilgi veren “açılım koordinatörü” Bakan’ın da tıpkı Başbakan gibi, daha belirlenmeyen “bu çerçevede işte bu tür ortak aklı bularak bunları olgunlaştırmaya çalışıyoruz’’ cümlesi, bunun açık ikrarı. Atalay’ın, konunun Bakanlar Kurulunda ve parti grubunda görüşülmesi gerektiğini belirtip, “Ekip çalışması devam edecek; bizim niyetimiz, mümkün olabildiğince parlamento yasama yılı başlayana kadar çalışmaları belli bir seviyeye getirmektir. Bu tekliflerin ilk açıklanacağı yer Meclis’in çatısının altı olacaktır” sözü, “açılım”ın en az bir ay daha ortada kalacağının işâreti oldu. Ve İçişleri Bakanı’nın açıklamalarının da içi boş çıkmasının ardından bu kez “açılımın içindekileri”ni Başbakan’ın Meclis’te açıklaması “tarihi” verildi; şâyet “çalışmalar belli bir seviyeye gelirse…”
“AÇILIM” ÇELİŞKİSİ… Gerçek şu ki siyasî iktidar kamuoyunu oyalama oyunu içinde. Daha önce 33 askerin PKK’ca şehid edildiği Eruh katliâmının yıldönümü olan 15 Ağustos’ta İmralı’daki terörist başı Öcalan’ın “yol haritası”nı açıklayacağına karşılık, “açılım çalışmaları”nı açıklamasıyla “ön almaya” çalışan hükûmet, hâlâ taktik peşinde. Öcalan’ın “yol haritası”nın okunacağı 1 Eylül “dünya barış günü”nde DTP’nin Diyarbakır’da yapacağı mitinginden bir gün önce, İçişleri Bakanı’nın açıklaması “açılımın önemi”ni vurgulayan mâlum açıklaması da bu taktiğe yönelik. İşin bir başka garâbeti, sözkonusu bir aylık sürede “demokratik açılım” çalışmaları kapsamında değişik siyasî parti temsilcileri, 22 sivil toplum kuruluşu, 11 meslek örgütü, şehit ailelerini temsil eden 24 dernekten gelenlerin yanı sıra bireysel görüşmelerin yapıldığını anlatıp ısrarla “açılım”ın bir “demokratik açılım” olduğunu bildiren Atalay’ın, anayasa değişikliğinin gündemlerinde olmadığını söylemesi... Belli ki siyasî iktidar, bunca iddia ve lâftan sonra hâlâ topyekûn özgürlükleri kapsayan gerçek bir demokratikleşmeden kaçınıyor. Yine günübirlik makyaj “düzenlemeler”le konuyu savma peşinde. Bundandır ki, bir yandan ziyaret ettiği siyasî partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının Türkiye’de sivil olmayan bu anayasanın değişmesi yönündeki temenni ve taleplerini aktarıyor, “mevcut anayasanın değişmesiyle ilgili çok yüksek bir talep var, İnşallah siyaset kurumumuz, parlamentomuz bunu dikkate alır” diyor; diğer yandan, “dikkate almak” bir yana, “Bizim şu anda bu süreçle ilgili bir anayasa değişikliği gündemimizde yok” çelişkisine düşüyor…
“DARBE ANAYASASI”YLA DEMOKRATİKLEŞME! Hatırlanacağı üzere, muhalefetin 12 Eylül’ün yargılanmasına dair teklifine Başbakan Erdoğan, “sulu şaka” tepkisiyle karşı çıkmıştı. Sormak lâzım; “hiçbir faaliyetin (…) Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında koruma göremeyeceği” dibacesiyle başlayan 12 Eylül ihtilâli ürünü anayasa ile nasıl bir “demokratik açılım” yapılacak? “Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir; yasama yetkisi Türk milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, bu yetki devredilemez” denildikten sonra “bu egemenliğin yetkili organlar eliyle kullanılacağını” hükme bağlayan bir Anayasa ile Bakan’ın sözünü ettiği demokratik standartları yükseltmek ve “çözüm”ü sağlamak mümkün mü? Üzerinden 29 yıl geçtiği halde hâlâ darbeleri dayatıp silâh zoruyla millet irâdesinin temsilcisi Meclis’i kapatarak meşru hükûmetleri devirenler hakkında “her türlü cezaî, malî ve hukukî sorumluluk iddiası ileri sürülemeyeceği” geçici maddesini barındıran, darbeleri ve darbecileri koruyup kollayan, yargılanmalarını yasaklayan “darbe anayasası” ile hangi “demokratik çözüm”e ulaşılır? Gerçekten merak konusu; “darbe anayasası” da mı İçişleri Bakanı’nın sözünü ettiği “tartışılmaz temel ilkeler”den? Oysa mesele, demokrasinin tahkimi, Ankara’nın AB müzâkere sürecinde taahhüd ettiği demokratik refomların yapılması, temel hak ve hürriyetlerde ilerlemesi… Bir defa daha dağ fare doğurmasın ve alây-ı vâlâ ile ortaya atılan bu “açılım” da fiyasko ile kapanmasın. Temennimiz bu… 02.09.2009 E-Posta: [email protected] |