Vehbi HORASANLI |
|
Evlilik üzerine |
Peygamber Efendimiz (a.s.m) “İzdivaç ediniz, çoğalınız. Ben kıyamette sizin kesretinizle iftihar edeceğim” buyurmuştur. Bediüzzaman, “İşârât” adlı eserinde “Evlenmeli, Bekârlık, bikârların kârıdır” diyerek evliliği teşvik etmekte, “Bâkire, iki sülüs kadın, bir sülüs (üçte bir) erkektir. Bekâr iki sülüs erkek, bir sülüs çocuktur. İzdivaç, tasfiye ve tezhip eder” demektedir. Demek ki evlenmemiş bir kadın tam bir kadın, evlenmemiş bir erkek de tam bir erkek olamamaktadır. Ancak evlilik sayesinde insanlar gerçek kişiliğine kavuşup, olgun bir insan olabilir. Evet, evlilik mühim bir sünnet olup “hayırlı işlerde acele edin” kaidesince herkesin en önemli vazifelerinden biridir. Her ne kadar “modernite” adı verilen çağın hastalığı bunun aksini söylüyor ise de Peygamberimizi (a.s.m) dinlemeli ve bu hayırlı işte acele etmeliyiz. Evlilik insanın hayatında vereceği kararların en önemlilerinden biridir. Zira verilen bu karar sadece 40–50 yıllık bir süre için değil sonsuz bir hayat için geçerlidir. Öldükten sonra evlilik hukuku aynen sürmektedir. İnsanlar, evlenecekleri zaman; karşı tarafın güzelliğine, zenginliğine ve asaletine bakarlar fakat “siz dindar olanı tercih edin” diye buyuran Peygamberimiz (a.s.m), evliliği düşünenlere işte böyle yol göstermektedir. Gelip geçici olan şeylere değil sonsuz hayatta en büyük ışığımız olan “iman” konusuna dikkatimizi çekmekte bizleri akılcı olmaya dâvet etmektedir. Evliliğin bu kadar önemli olduğunu ifade ettikten sonra Bediüzzaman’ın niçin evlenmediği akla gelebilir. Bunun cevabı çok basittir. Defalarca suikasta uğrayan, zehirlenen, neredeyse hayatının tamamı cephede, esir kampında, hapis ve sürgünde geçen birisinin bu mühim sünneti yerine getirememesinin hikmeti anlaşılmaktadır. Keza mühim talebelerinden Zübeyir Abi gibilerin de evlenmemesi aynı gerekçe ile izah edilebilir. Fakat günümüzdeki hizmet erenlerinin bu yolu izlemesine gerek yoktur, ihtiyaç da yoktur. Niçin mi? Öncelikle hapis musîbeti büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Neredeyse 50 yıl boyunca sırf “Kur’ân tefsiri” okudu diye, hapislere atılıp işkence gören insanların “ben çektim bari ailem çekmesin” diyerek bekâr kalması anlaşılabilir bir mazerettir. Lâkin artık Risâle-i Nur eserlerini okuyanlar hapse atılmıyor. Neredeyse 25 yıldır Nur hizmeti içinde olup da hapse giren yok gibidir. (Bazı gazeteci kardeşlerimiz hâlâ istisna olsa da...) O halde bu önemli mazeret ortadan kalkmıştır. Evlilik yaşına gelen her genç kardeşimizin bu hayırlı işi bir an önce düşünmesi ve hayata geçirmesi gereklidir. “Efendim, benim param pulum yok” bahanesine gelince. Ben eskiden üç subay maaşı ile ancak bir buzdolabı alabiliyordum. Şimdi genel olarak alım gücü büyük ölçüde yükseldi. Mütevazi şartlarda ev kurmak için öyle çok fazla para da lâzım değil. Ama ‘modaya uygun olsun’ deyip lüks peşinde koşanlar elbette hiçbir zaman tatmin olmayacakları gibi mutlu da olamazlar. Onları zaten kaale bile almıyorum. Bu arada, imkânı olanların, maddî gerekçelerle ev kurmakta zorlanan gençlere yardımcı olması tavsiye edilir. Bir de, iffetini muhafaza ve neslini helâlinden devam ettirme mülâhazasıyla evliliğe niyetlenen kişilere Allah’ın da ummadıkları kapılar açıp kolaylıklar gösterdiğinin birçok yaşanmış örneği var. Sözümün sonunda kadınlar ile ilgili olarak bence çok önemli bir mesajım var. Evet, bugüne kadar başta hapis musîbeti olmak üzere birçok sebepten dolayı kadınlar Risâle-i Nur hizmeti ile gerektiği kadar meşgul olamıyorlardı. Nurculuk bir nev'î “erkek hizmeti” olarak telâkki ediliyordu. Hâlbuki bu mesleğin dört esasından biri olan “şefkat” en çok kadınlarda bulunmaktadır. Adeta kadınlar fıtraten birer “Nur Talebesidir”. Yaratılışları itibarı ile bu hizmeti en kolay onlar deruhte edebilirler. Bir zamanlar birçok erkeğin bile cesaret edemediği “iman kurtarma hizmeti” kadınlarımızın himmet ve gayretini beklemektedir. Çalışma ve iş hayatında verilen bereketsiz üç kuruşa bedel, evlerimizde Nur dersleri ile milyarlarca liradan daha değerli şeyleri kazanmak pekâlâ mümkündür. Peygamber Efendimiz, (a.s.m) bir kişinin imanının kurtulmasına vesile olmanın, sahralar dolusu kırmızı koyunu sadaka vermekten daha hayırlı olduğunu ifade etmektedir. Eğer bu konuda Risâle-i Nur’dan daha güzel bir yöntem var ise lütfen bana da bildirin, derhal bu kârlı işe koşayım. Yok, eğer bulamadı iseniz o halde bir an önce Nur dairesine girmek lâzım. Aksi takdirde bizden sonra gelecek nesillere karşı çok mahcup olacağız, vesselâm… 01.08.2009 E-Posta: [email protected] |