Ahmet DURSUN |
|
Kürt açılımı |
Türkiye’nin Kürt sorunu, on iki kötü adamın ya da birkaç iyi adamın çözebileceği bir mesele olmaktan çoktan çıkmıştır. Çözümün adresi belki de bu meselede adım atmak isteyen aydın! kadrosunu kötü adamlar ilan eden, geçen seçim öncesinde meydanlara urgan fırlatarak meseleyi kökünden halletme sevdasına düşen vatanperver, milliyetperver, devlet gibi adam, büyük reisin hafızasındadır da bizler fakr u cehaletimizle başbuğumuzun kıymetini idrak edememişizdir. Bu meselede kıymetini idrak edemediğimiz daha nice değerlere ve fikirlere sahibiz. “Kürt’ün olduğu yerde zaten sorun vardır, Ankara’dan öteye çekelim çizgiyi, bakalım o zaman ne yapacaklar?” diyenlerden, Kürt kelimesini etimolojik olarak ele alıp aslında Kürt diye bir milletin olamayacağını iddia ederek “hepimiz Türk’üz” (bazen Ermeni de olabiliriz) diyenlere; terör örgütünün mutlaka muhatap alınmasını isteyenlerden “Kürt’üm, mutsuzum; çünkü kimliksizim. Bana bir kimlik ver devlet baba!” diyenlere kadar birçok nadide fikre rastlamak mümkündür. E haliyle, bir meselede çözüm önerileri bu denli eşsiz olunca çözümsüzlük de derinleşiyor tabiî. Kimbilir, belki mutlu sona yaklaşmışızdır. Hazır ve nazır hükümetimiz yeni bir açılımla (Kürşat Tüzmen’in İstanbul sahillerinden adalara doğru yaptığı açılım değil; bizzat Kürt açılımı, tersinden “Trük Açılımı” diye okunuyor) meseleyi hal yoluna koymaya azm ü kasd eylemiştir. “De get işine! En temel meselelerde ‘kaçılım partisi’ olanların açılımından ne olur? Onların açılımı Sivas’tan öteye geçemez, Anderlech’ten beş yer döner” diyenleriniz olabilir; ama biz mümine ümitsizlik yakışmaz deyip ümitvar olarak beklemenizi tavsiye ediyoruz. Öyle; lakin kafa kurcalayan gıcık sorular olmasa… Ya mesela; “Bu açılım İstanbul’da kiralık ev arayan Kürtlerin Kürt olduklarını gizleme gereğini hissetmeyecekleri sosyal projeleri de içeriyor mu?” “Bu açılımla töre cinayetleri sona erecek mi? Haydi kızlar okula kampanyalarına katılan katılan Kürt kızlarına başörtülü olarak üniversitede okuma ayrıcalığı var mı? (Türk kızları kendi başının çaresine baksın, şu anda bizim problemleri konuşuyoruz) Ben hem laik hem Kürt olabilir miyim ya da Atatürk’ü sevmeyen bir Kürt olabilme ayrıcalığına sahip olabilecek miyim? Köyüme öğretmen gelecek mi? Öğretmenim beni dövecek mi? Sabahları and yerine süt içebilecek miyim? gibi sorular işte. Yav kardeşim, kafamı garıştırma, sen devlet misen ki herşeyi bilesen? Devlet babomuz halledeeer! Halleder halletmesine de, devlet babamız meselenin künhüne vakıf olmuş mudur? Asıl kafamı kurcalayan da budur. Kürt sorunu dediğin şey; geri kalmışlık sorunu mudur, insan hakları sorunu mudur, Ortadoğu krizinin bir parçası mıdır, terör sorunu mudur? Yoksa bu sorun, bölge insanına senin devlet babonun bir asır boyunca uyguladığı kan dökücü katı ulus devlet politikaları ile mi ilgilidir? Ben bilmem! Bildiğim, adına ne denirse densin, artık Türkiye’nin bir Kürt meselesi var. Bülent Arınç’ın siyasi kaygılarını dile getirdiği şekilde, bu mesele artık oy kaygısını göz ardı edecek kadar ciddi bir mesedir. Son olarak hükümetin Kürt açılımı diye lanse etmeye çalıştığı girişimin, Erbakan’ın pansuman tedbirleri gibi kalacağı yönünde ciddi kuşkularım var. Mesela; bildiğimden emin olduğum bir iki şey daha var. Bunlardan biri; problemin teşhisinde bu sorununun özünde “terör” sorunu olduğu şeklindeki teşhisler ya da yaklaşımlardaki yanlışlıktır. Türkiye, sorunun özünde var olan hastalıkları tedavi edemediği için terör sorunu ile karşı karşıya kalmıştır. PKK’nın ortadan kalkması, meselenin özündeki problemler halledilemediği sürece, Kürt sorununu ortadan kaldırmayacaktır. İkinci olarak da, bu meseleyi çözümsüz kılan olgulardan en önemlisi problemin kaynağını oluşturan resmî milliyetçilik ve “lâiklik” politikalarıdır. Devlet babo bunu ya görmezden gelmektedir ya da bunu itiraf etme cesaretini bulamamaktadır. Kürt kimliğini kabul ederek ulus-devlet yaklaşımından kaynaklanan sorunu bir nebze çözmüş oluyorsunuz; ama Batı demokrasilerinde eşi benzerine rastlanmayan, dini değerlere düşmanlık ideolojisi üzerine kurulmuş bir katı laiklik anlayışıyla bu meseleyi nasıl halledeceksiniz? Yani Doğu’nun dindar yapısını görmezden gelmeye devam edeceksiniz. Yani başörtüsü meselesini halledemeyeceksiniz, insan hakları ihlallerine devam edeceksiniz, din dersleri hala haftada bir saat olarak kalacak… sonra Kürt meselesini çözeceksiniz. Nasıl olacak? En iyi bildiğim şey de çözümün adresidir. Bölgenin fert ve toplum olarak iç dinamiklerini en iyi bilen Bediüzzaman’ın konuyla ilgili yaklaşımları ve çözüme yönelik sunduğu argümanlara Yaşar Kemal okuyan Cumhurbaşkanı’nın da, son zamanlarda ne okuduğunu bilmediğim Başbakan’ın da, siyasi parti liderlerinin de, aydın olarak bu konuda samimi fikirlerini sunmaya çalışan ve çözüm için didinenlerin de ihtiyacı vardır. Yaşar Kemal’i bırak da bir Münazarat oku be kardeşim. Vaktin yoksa okuyanları dinle be kardeşim! Sen gene ‘bunlar Bediüzzaman’ın fikirleri’ deme. Olsun. Meseleyi hallet de… 11.08.2009 E-Posta: [email protected] |