Recep TAŞCI |
|
Tam dumansız trafik sahası |
Geçen haftaki yazımızda sigarayı yerden yere vurduk, kamuya açık kapalı mekânlarda sigara içilmesini yasaklayan uygulamayı bütün kalbimizle desteklediğimizi dile getirdik ve son söz olarak şunu söyledik: “Soluyun temiz havayı özgürce.” Yazı bu haliyle noksandı, tamamlanmaya muhtaçtı. Niye noksandı? “Soluyun temiz havayı” diye öğüt vermek kolaydı. Temiz hava nerdeydi? Nerde bulacaktık da soluyacaktık? Cevapları verilmeliydi. İşte bu yazımız bu niyetle kaleme alındı. Şehrin dört bir yanı afişlerle donatılmış: “Tam Dumansız İstanbul”, ”Dumansız Hava Sahası” Her halde şu mesaj verilmek isteniyor: Sigara içme yasağı ile birlikte İstanbul dumansız bir havaya kavuşacak. Tamam, bütün faturayı sigaraya çıkaralım. Ama gerçeklerin perdelenmesine izin vermeyelim. Sigarayı tamamen hayatımızdan çıkarsak, yasaklasak... Temiz hava soluyabilir miyiz? Sanayi kuruluşlarının bacalarından... Bedava dağıtılan kömürlerden... Ve 3 milyona yakın motorlu aracın egzosundan çıkan karbonmonoksit ve diğer zehirli gazları... Afiyetle soluyoruz. Sigara içmiyoruz ama... Daha beter zehirleniyoruz. Tutarlı olmalıyız. Bir taraftan pasif içicileri korumak uğruna sigaraya savaş ilân ederken... Diğer taraftan havayı kirletmek için ne gerekiyorsa yapıyoruz. Devletin ve belediyelerin en başta gelen görevi, vatandaşlarının sağlığını korumak olmalıdır. Alınacak tedbirler belli: Sanayi tesislerinin şehir dışına taşınması, arıtma sistemlerinin kurulması, kalitesiz yakıt kullanımının yasaklanması... Ve tabiî toplu ulaşıma ağırlık verilmesi. Bunun üzerinde duralım. Yol genişleterek, yeni yollar açarak, kavşaklar, tüneller köprüler inşa ederek, kördüğüm olan trafiği çözmeye uğraşıyoruz. Boşuna. Harcanan emeğe de, zamana da, paraya da yazık. Teşhisi doğru koyalım. Sorun fiziki şartların yetersizliğinden değil. Araç sayısından kaynaklanıyor. Yollarımız sekiz şeritli de olsa nafile... Dağ başında değil, şehir içindeyiz. Trafik lambaları... Şerit eksilmesi... Yayalar... Kazalar, arızalar... Sürücü hataları... Trafik akışını olumsuz etkiliyor. Bir dakikalık bir yavaşlama veya duraklama bile... Yüzlerce aracın yığılmasına yetiyor. 3 milyon araç... Bir konvoy oluşturulsa uzunluğu binlerce km’yi bulur. Bu konvoy... Alt tarafı bir kaç yüz km uzunluğunda bir parkurda... Aynı saatlerde... Aynı iş merkezlerine doğru... Saydığımız engelleri aşarak ilerleyecek. Lunaparkta çarpışan otomobiller gibi. Bu şartlarda aslında trafiğin tıkanmasından ziyade akmasına şaşırmalı. Bu bir mu'cize. Saatler sürse de neticede kimse yolda kalmıyor! Şükredelim! Ya toplumsal maliyet? Kazalar, yaralanmalar, ölümler... Kaybedilen zaman... Boşa harcanan yakıt... Yıpranan sinirler... Hava kirliliği... Çare? Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok, seneler önce bulunmuş. Metro. Nüfusu çok daha az olan Avrupa şehirlerinde metro ağı yüzlerce km’yi bulurken, 15 milyon nüfuslu bir metropolde gerçek mânâda metronun uzunluğu 15 km’yi geçmiyor. Gelmiş geçmiş bütün sorumluların ayıbıdır bu. Gecikmeyle de olsa, yavaş da ilerlese son yıllarda toplu taşımacılığa önem verildiğini görüyor ve takdir ediyoruz. Meselâ hizmete sokulan metrobüsün, bazı eleştirilere rağmen ulaşıma çok büyük katkısı olmuştur. Günde 700-800 bin kişi, trafik kargaşasına girmeden taşınabiliyor. Yetkililerin açıklamasına göre 80 bin araç sahibi artık metrobüs kullanıyormuş. Kaliteli hizmet sunarsanız daha pek çok özel araç sahibi toplu ulaşım araçlarını tercih edecek. Kaliteli hizmet derken... Balık istifi olmayan... Gazetelerin, kitapların rahatça okunabileceği... Hızlı ve güvenli... İnsana saygı duyan... Çağdaş hizmeti kastediyoruz. Bu sağlanırsa; trafik sorunu büyük ölçüde kendiliğinden çözülecek... Zaman, para ve yakıttan tasarruf edilecek... Sinirler gerilmeyecek... Kazalar azalacak... Ve yazı konumuz olan “temiz hava” solunabilecektir. 10.08.2009 E-Posta: [email protected] |