Ali FERŞADOĞLU |
|
İyiliksever, cömert ve paylaşımcı birisiyle evlenin |
İsterseniz, iyiliksever ve paylaşımseverlerle konuşun. İstisnasız diyecek: İyilik, paylaşım zevktir, lezzettir, mutluluktur. Paylaşım eksiltmez, artırır. Ömrü de, huzuru da, mutluluğu da. İnsanı yücelten, bunun yanında ona tarif edilmez hazlar veren duygulardan birisi de paylaşmaktır. Yâni “Allah için vermektir.” Hem mânevî hem de maddî değerler için geçerli. Sevgiyi paylaşmak, güzellikleri paylaşmak, okumayı paylaşmak vs... Evlilik paylaşımdır. Evlilik, imkân ve şartları farklı iki ayrı dünyanın insanlarının bir araya gelmesidir. Onları bir araya getiren âlemlerin Rabbi, yardımlaşma, paylaşmayı da öğüt veriyor. Paylaşma duygusunun suyu ve hamuruyla yoğrulan fertlerden müteşekkil bir aile ve cemiyetin, huzurlu, mutlu ve temiz toplum olduğu gözlemleniyor. Cömert, iyiliksever, yardımsever insanlar, herkes tarafından sevilir, takdir edilirler. Herkes, vicdânen, lehlerinde hareket eder. Dolayısıyla, iyilik edenlerin malı da artar, duyguları da inkişâf eder. Çünkü, iyilik yapmak, vermek ve paylaşmak paylaşılan şeyi arttırır. Sevgi ise sevgiyi, mal ise malı! Ekonomik imkânları ve sosyal seviyesi ne olursa olsun, cömertlik, Müslümanın ayrılmaz bir vasfıdır veya öyle olmalı. Herkes, kendi imkân ve durumuna göre, bu duygusunu inkişâf ettirebilir. Kültürümüzde, zengin ve farklı değerlendirmeler arz eden cömertlik için Hz. Ali (ra) “Bahçe, çiçeklerin çokluğuyla zinet bulduğu gibi, insan dahi ikram ve cömertlikle zînet bulur” ifâdesini kullanırken, Hz. Hüseyin (ra) “İnsanların en cömerdi istenilmeden verendir” der. Şüphesiz en güzel cömertlik, yokluk içinde yapılabilenidir. Yâni, ihsan fakire ve muhtaca yapılsa tam cömertliktir. İhsanın gerçek ihsan olabilmesi için, ihsan eden insanın, ihsanını ihsas ettirmemesidir. Aksi halde, ucb, gurur ve kibre sebep olur. Çünkü mülk Allah’ın. O’nun malından, O’nun kullarına ikram etmekte ne minnet olabilir ki? Bunun yanında ilâhî müjdenin de emir ve şevkini almışlardı: “İyilik ve takvâda birbirinizle yardımlaşın.” (Mâide Sûresi, 2.) “Onlar darlık ânında da olsa, kendilerine mü’min kardeşlerini tercih ederler.” (Haşir, 9) Peygamber Efendimizin (asm) şu mübarek sözlerini ruhlarına sindirmişler, bütün duygularına emdirmişlerdir âdetâ: “Kim bir mü’min kardeşinin yardımcısı olursa, Allah da ona yardım eder.” (Buharî, Mezâlim: 3.) *** İyiliklerde “sağ elin verdiğini sol elin bilmemesi” gerekir. Ki, başa kakmak, sadakanın değerini, minarenin tepesinden kuyunun dibine düşürür. “Tatlı söz ve kusurları bağışlama, peşinden başa kakma yoluyla incitme gelen sadakadan çok daha iyidir.” (Kur’ân, Bakara, 263.) Osmanlı dönemindeki “Sadaka taşları”, bu kuyuya düşmemenin mücessem örneğidir. Yaklaşık iki metre boyunda mermer bir sütunun üstünde bir çukur var. Çoğunlukla geceleyin veya kimsenin olmadığı bir vakitte, hali vakti yerinde olanlar buraya ihtiyaç sahipleri için sadakalarını, zekâtlarını “sadaka taşına” bırakırlardı. Derdini kimseye açamayan hakikî bir fakir, ihtiyacı olunca oraya geliyor; kimseye arz-ı hâl etmeden oradaki paranın ihtiyacı kadarını alıyordu. Ne kadar ihtiyacı varsa o kadar. Mü’min hayır yapıyor; ama kime iyilik yaptığını da bilmiyor. Karşısında ezilen iki büklüm olan insanlar olmuyordu böylece. Çünkü o biliyor ki, kendisi gibi ihtiyacı olan başka insanlar da var. Bu sadakayı verenin de meçhul olması sebebiyle kimsenin karşısında yüz suyu dökme ve ezilme durumu da olmuyor ve duâsını da tanımadığı, bilmediği bir insana gönderiyordu. Keza, aynî ve nakdî yardımlar da aynı anlayışın ürünü olarak hâlen devam ediyor. Yine, Osmanlılar devrinde Ramazan günlerinde, kıyafet değiştiren zenginler, hiç tanımadıkları mıntıkalardaki bakkal, manav dükkânlarına gider, onlardan zimem (veresiye) defterini çıkarmalarını ister, baştan, sondan ve ortadan rastgele sahifelerin toplamını yaptırıp miktarını ödedikten sonra “Bu borçları silin, Allah kabul etsin” derler, kendilerini tanıtmadan çeker giderlerdi. Borcu ödenen, borcunu ödeyenin kim olduğunu, borcu sildiren de borçtan kimi kurtardığını bilmezdi. İşte seçeceğimiz eş, iyilikseverlikte bu anlayışta olmalı, en azından kültürhanesinde bu bilgiler ve uygulamalar bulunmalı… 10.08.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |