Ali FERŞADOĞLU |
|
Şefkat duygusu doğru kullanılabilmeli |
Seçeceğiniz eş, müşfik olmalı. Huzur ve mutluluk, şefkat duygusunun geliştirilmesiyle mümkün. Ancak, şefkatli olmak yetmiyor. Sınır ve ölçüsü de önemli. Şefkat yerli yerinde ve dengeli kullanılmalı. Şefkatin ölçüsünü de, âlemlere rahmet olan Peygamberimiz (asm) yaşayarak ders vermiştir. Dolayısıyla göstereceğimiz şefkat, İlâhî şefkat derecesini aşmamalı. Eğer taşsa, merhamet ve şefkat değil. Dalâlete ve ilhada (gerçek inançtan sapmaya) sirâyet eden (bulaşan) ruhî ve kalbî bir hastalıktır.1 Ayrıca fazla şefkat; elem, üzüntü sebebidir. Meselâ, hayatını, ruhunu yavrusu için fedâ eden şefkat kahramanı anneler, kimi zaman ve yerde şefkat sınırını aşabiliyor. Ve bu yüksek duygularını çocuklarının aleyhinde kullanabiliyor! O şefkatli valide, çocuğunun hayat-ı dünyeviyede tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder. “Oğlum paşa olsun” diye bütün malını verir, hafız mektebinden alır, Avrupa’ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebedîyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor. Ve dünya hapsinden kurtarmaya çalışıyor; Cehennem hapsine düşmesini nazara almıyor.2 Veya, çocuğunu, “Ay yavrucuğum, ne de mışıl mışıl uyuyor, bu soğukta uykusunu bölmeyeyim!” diyerek sabah namazına kaldırmıyor. Fıtrî şefkatin tam zıddı olarak, o mâsum çocuğunu, âhirette şefaatçi olmak lâzım gelirken dâvâcı ediyor. O çocuk, “Niçin benim imanımı takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin?” diye şikâyetçi olmayacak mı? Dünyada da, İslâm terbiyesini tam almadığı için, validesinin harika şefkatinin hakkına karşı lâyıkıyla mukabele edemez, belki de çok kusur eder. Evet, bu hakikî ihlâs ile hakikî bir fedakârlık taşıyan validelik şefkati sû-i istimal edilip, mâsum çocuğunun elmas hazinesi hükmünde olan âhiretini düşünmeyerek, muvakkat fâni şişeler hükmünde olan dünyaya o çocuğun mâsum yüzünü çevirmek ve bu şekilde ona şefkat göstermek, o şefkati sû-i istimal etmektir.3 Meselâ, insanlara, Müslümanlara veya hayvanlara zulmeden kişelere, “ifsat, zındıka ve dinsizlik komitelerine” hoşgörü ile yaklaşmak, zâlimleri övmek, kucaklamak şefkatin sapıtmış hâlidir. İnkârcıların ve dinsizlerin sonsuza dek cehennemde azap çekmelerine itiraz etmek, onlara acımak da böyledir. Zira, küfür ve dalâlet, kâinata büyük bir tahkir ve mevcudâta büyük bir zulümdür. Rahmetin kaldırılmasına ve âfâtın (felâketlerin) inmesine sebeptir. Hatta, deniz dibinde balıklar bile, “İstirahatimizin selbine sebep oldular” diye cânilerden şikâyet ettikeri hadiste belirtilir. O halde kâfirin azap çekmesine acıyıp şefkat eden adam, şefkata lâyık hadsiz masumlara acımıyor ve şefkat etmeyip ve hadsiz merhametsizlik ediyor demektir.4 Meselâ, inkârcı bir adam, güzel bir bahçede, ahbablarının ortasında, yaz mevsiminde, hoş bir ziyâfetteki keyfe kanaat etmeyip, kendini pis müskirlerle sarhoş edip, kendisini kış ortasında canavarlar içinde, aç, çıplak tahayyül edip bağırmaya ve ağlamaya başlasa, şefkate lâyık değil.5 Zira, İlâhî şefkatten fazla şefkat, şefkat değildir! Diğer duygularımız gibi şefkati de yükseltmek, yönlendirmek, dengelemek, yerli yerine kullanmak irademize bırakılmış. Onu ortaya çıkarma ve yönlendirmemize, seçeceğimiz eşin Peygamberî şefkatle ruhunu, nefsini, duygularını terbiye etmesi ve şefkatini İlâhî rotaya çevirme maharetine sahip olması yardım edecektir.
Dipnotlar: 1- Kastamonu Lâhikası, s. 48.; 2- Lem’alar, s. 201.; 3- Lem’alar, s. 202.; 4- Kastamonu Lâhikası, s. 49 5- Sözler, 8. Söz, s. 41 04.08.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |