H. İbrahim CAN |
|
Etnik çatışmaya kalıcı çözüm için |
askçı terör örgütü ETA’nın İspanya’nın turistik adası Mallorca’da geçen Pazar patlattığı bombalar, etnik terörün ne kadar sinsi olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Ülkemizde onlarca yıldır yaşanan PKK terörü ile IRA ve ETA terörü arasındaki tek fark; bu iki örgütün sivil halkın bulunduğu yerleri bombalama öncesinde erken uyarıda bulunması. Bu yüzden Güngören benzeri katliamlar yaşanmıyor bu iki ülkede. Kuzey İrlanda’da durum oldukça sakin. 11 yıl önce varılan anlaşma sonrasında, yaralar sarılmaya çalışılıyor. Barışı istemeyen bir grubun önceki ay yaptığı saldırının failleri hemen belirlendi. Hem de Katolik hükümetin güvenlik güçleri tarafından. Artık kimse barışla gelen refahtan vazgeçmek istemiyor. Şimdi gerek Avrupa Birliği ve gerekse İngiltere bu bölgede iki toplumun –Bağımsızlık yanlısı Katolikler ve İngiltere’ye bağlı kalmak isteyen Protestanlar- kaynaşması için projeler geliştiriyor, teşvikler veriyor. Çünkü bu kaynaşma sağlanmaksızın kalıcı barışı getirmenin imkânsızlığını biliyorlar. İspanya’da ise hükümet ETA’nın üst kademesinin önemli bir kısmını yakalayarak veya etkisiz hale getirerek sorunu çözeceğini düşündü. Bask bölgesi hâlâ İspanya’nın geri kalanıyla kaynaşmamış bir ayrı bölge konumunda. Bu kaynaşma sağlanamadığı için de silahlar susmuyor. Yani silahla etnik terör sorununun çözülemeyeceğini İspanyollar da henüz kabullenemedi. Tüm bu söylediklerimiz ülkemizdeki PKK terörü için de geçerli. Evet, silâhlar susmalı. Kültürel haklar verilmeli. Ama en önemlisi Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizdeki vatandaşlarımız da kendilerini birinci sınıf Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak görebilecek hale gelmeli. Kürtler ve Türkiye’nin diğer unsurları birbirlerini düşman gibi görmekten vazgeçmeli. Cumhurbaşkanı Gül’ün Bitlis gezisinde söylediği şu sözler bu açıdan önemli: “Çözüm için karşılıklı saygı çok önemlidir. Çünkü saygı sevgiyi doğurur. Daha da önemlisi şefkati doğurur. Aidiyet duygusunu pekiştirir”. İşte bu hususu özellikle Devletin tüm kurumları kavrayıp, o bölgelerdeki politikalarını bu anlayış çerçevesinde şekillendirirse, toplumsal kaynaşma hızlanacaktır. Elbette sivil topluma da bu açıdan önemli görevler düşmektedir. Bu açıdan geçen hafta içinde Şırnak ve Diyarbakır’da gerçekleştirilen şehit analarıyla çatışmalarda ölen PKK’lı gençlerin analarını bir araya getiren toplantılar çok önemli. Oğullarını karşı saflarda kaybetmiş olsalar da anaların acıları aynı. Analar oğullarını öldüren asıl katilin, birbirlerinin oğulları değil, bu savaşı doğuran etnik çatışma olduğunun farkında. Cumhurbaşkanı ve hükümetin tavrı, Kürt sorununun çözümü yönünde kararlı olduklarını gösteriyor. Otuz yıllık sorunun birkaç yılda çözülmesinin çok kolay olmadığı kanaatindeyiz. Ayrıca geçmişte olduğu gibi atılan her olumlu adımın, kasıtlı –ve çoğu zaman infial yaratan- terör olayları ile baltalandığını biliyoruz. Ancak tüm bunlara rağmen, atılan adımları önemsiyoruz. Bunların çoğunun artık geri döndürülemeyecek hamleler olduğunun farkındayız. Bu adımların kalıcı olabilmesi için toplumlar arası kaynaşmayı artırıcı çabaların da hızlandırılması, bunun için yalnızca devletin değil sivil toplumun da harekete geçmesi gerektiğini söylüyoruz. Ancak o zaman terör söndü sanıldığı yerden birkaç bombayla yeniden dirilemez. 11.08.2009 E-Posta: [email protected] |