H. İbrahim CAN |
|
Bir insan öyküsü: CIA ve MI5'in işkence ettiği genç |
Binyam Muhammed Etiyopya kökenli İngiltere’ye iltica talebinde bulunmuş ve bu ülkede yaşayan bir genç idi. İngiltere’de rastladığı bir Müslüman’ın ona Taliban’ın uyguladığı “saf” İslam biçimini görmek için Afganistan’a gitmeye ikna etmesiyle yola düşmeye karar verdi. Bir arkadaşının İngiliz pasaportunu ödünç almış ve ona kendi fotoğrafını yapıştırmıştı. Gitti. Orada sıtmaya yakalandı. Hastanede iken 11 Eylül saldırıları oldu. Afganistan’dan kaçan sivillerle birlikte İngiltere’ye dönebilmek için o da Pakistan’a geldi. Ancak Karaçi havaalanında, pasaportundan şüphelenildi ve yakalandı. 2002 yılı başlarıydı. Amerikalı istihbaratçılar onu önce Pakistan’da sorguladılar. Yetmedi Fas’taki gizli hapishanelerine götürdüler. Burada İngiliz istihbarat servisi MI5’ın ajanları da sorgulayıp işkence etti. Buradan Afganistan’daki Guantanamo olan Bagram üssüne götürdüler. Oradan da Guantanamo’ya. Özellikle Bagram’da yerde yalnızca bir battaniye bulunan karanlık bir hücrede, dört duvara yerleştirilmiş hoparlörlerden 24 saat yüksek sesle Eminem şarkıları dinletildi. “O karanlık hapishanede ölmüştüm. Yoktum. Orada değildim. Ne gündüz, ne gece vardı” diyor. İnancıyla direnebilmişti bu işkencelere. Altı yıl on ay süren bu işkencelerden sonra nihayet çıkarıldığı mahkeme onun masum olduğuna karar verdi ve Guantanamo’dan salıverilip İngiltere’ye döndü. Şimdi İngiliz istihbarat servisi MI5’a karşı hukuk mücadelesi başlattı. Önceleri onu Fas’ta sorguladıklarını inkar eden MI5 ve CIA şimdi belgelerin ortaya çıkması karşısında telaşa düştü. Avukatları işkenceleri anlatan bir CIA raporunun yayınlanmasının istihbarat örgütlerinin çalışmalarını tehlikeye düşüreceğini savunarak engellemeye çalışıyor. Hiç kimse Binyam’ın yaralanan ruhunu, çektiği çileleri, mahvolan hayatını hesaba katmıyor. Bu olayın aslında bir çok yönü var. Ama yalnızca iki yönüne bakılması bile ibret alınması için yeterli. Birincisi; Amerika ve İngiltere, kendi ülkeleri ve dünyada insan hak ve özgürlükleri savunuculuğu yaptıklarını ilan edip, her ülkeye müdahale etme yetkisini kendilerinde görürken, öbür yandan kendi ülkelerinde yasak olan işkenceleri, tutuklamaları ve sorgulamaları yapabilmek için, başka ülkelerdeki üslerinde kurdukları gizli hapishaneleri kullanıyorlar. Yani tam bir ikiyüzlülük. Yaptıkları ortaya çıkınca, kendi ülkelerinin adaletinden kaçabileceklerini düşünüyorlar. İngiltere’nin eski Özbekistan Büyükelçisi Craig Murray, “İngiliz hükümetinin en az altı yıl boyunca yurtdışında işkenceyi kapsayan bir gizli işbirliği politikası yürüttüğünü kanıtlayabilirim” diyor. “Bize, işkenceyi yaptığımız İngiliz olmamak kaydıyla, işkenceyle istihbarat elde etmemiz yasal dediler” diye sözlerine ekliyor. İkincisi ise; Guantanamo, Bagram ve daha bilmediğimiz kaç ülkedeki gizli hapishanelerde tutulan masum insanların mahvolan yaşamları. Yıllarca hakim önüne çıkarılmadan işkence ve kötü muamele gören bu insanların kaçının oralarda öldüğünün hesabı bile tutulmuyor. Yalnızca kurtulabilen az sayıda insandan yaşananları dinleyebiliyoruz. Peki bu masumların haklarını kim savunacak? Oralardan suçsuz oldukları anlaşılıp salıverildikten sonra, nasıl bir yaşam sürebilecekler? Onları kim rehabilite edip yaşama geri döndürecek? Binyam Muhammed İngiliz vatandaşıydı, İngiliz kamuoyu sahip çıktı. Peki ya Pakistanlı, Afganistanlı, Iraklılar? Bu soruların cevabı yok. Süpergüçlerin bundan sonra bu tür yasadışı yollara sapmayacağını da kimse söyleyemez. Tek umudumuz onları bu tür faaliyetlere sevk edecek savaşların artık olmaması. Bundan sonraki hayatında Binyam’ı iyileştirip tekrar topluma kazandıracak olan da kalbindeki inancından başka bir şey olmayacak. 02.08.2009 E-Posta: [email protected] |