Ahmet ÖZDEMİR |
|
‘Çiçeklerimiz’le Nurun ilk fidanlığındayız |
Kandilleşme olur mu? Mi'rac Kandili yaz okulu programımıza rastladı. Kandil öncesi kıldığımız Cuma namazında cami imamıyla o geceye ait program olup olmayacağını görüştük. Akşam ile yatsı arasında mevlid-i şerif okunacağını söyledi. Biz de mevlit programına iştirak edebileceğimizi belirttik. Mi'rac Kandili akşam namazını Asyayla’da kıldıktan sonra topluca camiye gittik. Cami görevlileri mevlid programına başlamıştı bile. Cemaatin az bir kısmı içeride mevlidi dinliyor, çoğu dışarıda ezan vaktini bekliyordu. Biz camiye girince dışarıdakiler de içeri girmeye başladılar. Cami, çoğunluğu gençlerimizden oluşan cemaatle hemen doluverdi. Nurlu gençlerle cami bir anda nurlanıvermişti. Mevlid programını müteakip yatsı namazını kıldık. Cemaat dağılmaya başlamıştı ki, imama kandilleşme olup olmayacağını sorduk. Böyle bir şeyin daha önce olmadığını söyledi. Hepimiz ayağa kalkıp imamla kandilleşme yapıp sağına durduk. Bir halka oluşmaya başlamıştı. Bu halkaya köylüler de katıldı. Cami içinde güzel bir manzara oluştu. Namaz sonrası camide ilk defa böyle güzel bir âdeti başlatmıştık: Kandilleşme. Cemaat bayramlaşmadan sonra kandilleşmeyi de öğrenmişti. Camide güzel bir hava esti. Manzara cemaati de etkilemiş olmalı ki, gözler uzun süre kandilleşmeyi hayranlıkla izledi. “Cemaatte rahmet vardır” ve “Zaman cemaat zamanıdır” sözleri bir kere daha ispatlanmış oluyordu. Camideki kandil programının arkasından tesislerimize dönüp Kur’ân, Cevşen ve risâle okuyarak geceyi ihya etmeye devam ettik.
Gezilere başlıyoruz İlk haftanın sonunda gezi ve piknik vardı. Uygun yer olarak Beypazarı seçildi. Grubumuz minibüslerle konvoy halinde Beypazarı’nın yolunu tuttu. Renkli ve sesli bir yolculuktu. Giderken ve dönerken ilâhiler, marşlar gönüllerde ve dillerde yankılandı. Piknik için seçilen yer ilçenin güzel bir vadisi oldu. “Yiyip içtikleriniz sizin olsun, gezip gördüklerinizi anlatın” derler ya. Biz de gezip gördüklerimizi anlatmaya çalışacağız. Vadi etrafı Allah’ın san'at ve kudretini açık seçik gösteriyordu. Doğrusu her tarafta seyredilmeye doyum olmayan tefekkür manzaraları vardı. Allah’ın azametini ve kudretini bir kere daha görüyorduk. Manzara karşısında “Sübhanallah, Sübhanallah”, “Allahu Ekber! Allahu Ekber!” demekten başka çaremiz yoktu. Piknik sonrası ilçenin merkezinde bulunan bir camide cemaatle ikindi namazını edâ ettik. Gençlerin abdest alması etraftakilerin dikkatini çekmişti. “Bunlar kimdir?” diyenlere “Yeni nesil, nur nesli” diye cevap veriyorduk. Onlar hayranlıkla bu manzarayı seyrederken biz camideki yerimizi almıştık. Namaz sonrası ilçenin tarihî yerleri, çarşı ve pazarları gruplar halinde gezildi. Hatıra eşyalar satın alındı. Zaman zaman gruplar halinde fotoğraflar çekildik. Şehir içi gezimiz akşama yakın biterken arabalarımızla Beypazarı’nın üstünde yer alan Hıdırlık Tepesine çıktık. Buradan kuş bakışı ilçeyi bir kere de tepeden seyrettik. Dönüşte akşam namazını tepenin eteklerinde yeni yapılmış bir camide eda ettikten sonra ilerleyen saatlerde Asyayla’ya döndük. Yaz okulunda dersler dışında piknik ve geziden başka sportif faaliyetler de unutulmadı. Kendi içinde takımlarımız oluşturuldu. Bazen bu takımlar kasabanın takımlarıyla da karşılaşma yaptılar. Böylece kendi yaş gruplarıyla da kaynaşmaya ve tanışmaya vesile oldu. Aynı zamanda o çocuklar da Kur’ân ve iman hakikatlerinden haberdar olmuşlardı. Bilindiği gibi bölge aynı zamanda kaplıca ve içmeceleriyle de meşhurdur. Allah’ın bu nimetlerinden de faydalanmak gerekir, diye düşündük. Öğrencilerimizi gruplar halinde Ayaş İçmecelerine götürdük. Havuzlarında bize özel yüzme ihtiyaçlarını karşıladık. Yaz okulunun ikinci haftasında da aynı derslere devam edildi. Dönem sonunda tatlı bir heyecanı sağlamak için gördükleri derslerden sınavlara tabi tuttuk. Sınav sonuçlarını birer karneyle öğrencilerimize açıkladık. Derecelere girenlere sürpriz ödüllerini vermeyi de ihmal etmedik. Ama asıl ödül başkaydı ve bütün grubu kapsayacak büyüklükteydi.
Nurlu beldeden Nur menzillerine yolculuk Yaz okulunun bir finali olmalıydı. Yaz mevsiminde açan çiçekleri Nurun ilk fidanlığına ve medresesine götürmek gerekiyordu. Asyayla’da son yarım gün yol hazırlığı ile geçti. Tesislerimizi bulduğumuz gibi terk etmek için herkes üzerine düşen görevi yaptı. Odalar, bina ve çevresi—tepeden tırnağa—temizlendi. Öğrencilerimizi otobüse bindirip gecenin yarısına doğru Barla’nın yolunu tuttuk. Nurlu bir yerden Nurun menzillerine heyecanlı bir yolculuk başlamıştı. Öğrencilere daha önce Barla’ya gidip gitmediklerini sorduk. Çoğu ilk defa gittiklerini belirttiler. Bir süre sohbetten sonra uyku molası verdik. Çünkü ertesi gün yoğun bir program bizi bekliyordu. Gecenin karanlığında Nur menzillerinden olan Emirdağ’ı ve Bolvadin’i Fatihalar okuyarak geçtik. Sabahın ilk ışıklarıyla Barla’ya ulaştık. İlk durağımız Yeni Asya Sosyal Tesisleri oldu. Tesislerin misafirleri uyurken biz abdest alıp sabah namazını cemaatle edâ ettik. Namaz tesbihatı ve dersini müteakip mescidde boş olan yerlere uzun oturduk. Herkes kısa süreli uyku âlemine dalmıştı. Bu arada tesislerde kalanlar da sabah namazı hazırlıklarına başlamıştı. Mescide çıkanlar sabahın ilk sürpriziyle karşılaştılar. Akşam burada kimse yoktu, ama sabah dolmuştu. Uzun zamandır göremediğimiz İzmirli dostlarımızı görme fırsatını da bulduk. Kısa süreli sohbet edip hasret giderdik. Bazılarını yolcu ettik. “Dünya bir han ve bir bekleme salonudur” sözünün küçük bir hakikati Barla’da yaşanıyordu. Gelenlerin gidenlerle karşılaştıkları bir bekleme yeriydi adeta. Barla, Risâle-i Nur Külliyatının büyük çoğunluğunun yazıldığı mübarek bir yerdir. Üstada burada sekiz yıl sürgün hayatı yaşatılmıştır.
Yıldız sarayına değişilmeyen yer: Çamdağı Barla programının ikinci durağı Çamdağı idi. Üstadın “Yıldız sarayına değişmem” dediği Çamdağı. 2-3 saatlik uyku molasından sonra gündüzün başlangıcında, kuşluk vaktinde Çamdağı’nın yolunu tuttuk. Erken gitmenin faydası vardı. Trafik yoğunluğu henüz başlamamıştı. Ama bizden önce o mekânlara ulaşanlar da olmuştu. Çamdağına gidilir de Merhum Hilmi Doğan Ağabeyin meşhur şiiri unutulur mu? Hep beraber koro halinde o güzelim parçayı okuduk:
Tepelice Çam’a çıktım, Gelincik Dağına baktım, Mümkün olsa kalacaktım, Bir ömür boyu Barla’da.
Karadut Cennet Bahçesi, Karakavağın meşesi, Ulu Çınarın gölgesi, Gölgeler koyu Barla’da.
Seherde açan güllerin, Çeşmindeki bülbüllerin, Cennet yurdumda güllerin, En güzel suyu Barla’da.
Çamdağından esen yeller, Zikir arkadaşı dallar, Üstada muntazır yollar, Gelecek deyü Barla’da.
Üstadın yıllarca soğuk suyundan içtiği güzel çeşmesine ulaştık. Kana kana su içtik. Sonra “acizane-fakirane” sabah kahvaltımızı çeşme civarında, çamlar altında yaptık. Enerji depoladık ve tabana kuvvet Çamdağına tırmanmaya başladık. Grubumuzun bir ucu tepeye ulaşırken diğer ucu tırmanmaya devam ediyordu. 11.08.2009 E-Posta: [email protected] |