Faruk ÇAKIR |
|
Risâle-i Nur parlayacak |
Şükür ki, çağımız insanının sorularına cevap bulduğu Kur’ân tefsiri Risâle-i Nur söndürülmek için üflendikçe daha da parlıyor. Ve inşallah bundan sonra daha da parlayacak. Çünkü kendisini ‘Kur’ân eczahanesinin dellâlı’ olarak tarif eden Üstad Bediüzzaman Said Nursî, yıllar önce “(...) Kardeşlerim, gerçi bu vaziyet, hem muvafığa ve bir kısım memurlara Risale-i Nur’a karşı bir çekinmek, bir ürkmek vermiş, fakat bütün muhaliflerde ve dindarlarda ve alâkadar memurlarda bir dikkat, bir iştiyak uyandırıyor. Merak etmeyiniz, o nurlar parlayacaklar” demiştir. (Şuâlar, On Üçüncü Şuâ, s. 273) Başbakan Erdoğan’ın, parti kongresinde (3 Ekim 2009) yaptığı konuşmada “Seversiniz sevmezsiniz, beğenirsiniz beğenmezsiniz, görüşlerini kabul edersiniz etmezsiniz ama Ahmedi Hani’siz, Bitlis’li Said Nursî’siz bir Türkiye’nin maneviyâtı noksan kalır’’ demesi ‘açılım’ tartışmalarını farklı noktalara taşıdı. Tabiî ki konuşma farklı şekillerde değerlendirilebilir. Ama Risâle-i Nur müellifinin bu şekilde hatırlanması isabetli olmuştur. Benzer güzel tesbitlerden sonra her defasında ifade etmeye çalıştığımız gibi yine hatırlatmak isteriz: Önemli olan bu tesbitlerin arkasında durabilmek ve bu açılımın devamını getirebilmektir. Başbakan’ın konuşmasında sıraladığı isimler arasında Bediüzzaman’ın ap ayrı bir yeri olduğu her halde teslim edilir. Çünkü Bediüzzaman sadece bir ‘isim’ değil, şu an boğuşmakta olduğumuz problemlere çareler sunan bir ‘âlim’dir. Aslında Bediüzzaman, telif ettiği Risâle-i Nur’larla bugün yapılmak istenen ‘açılım’ı yıllar önce yapmıştır. Aşiret reisleriyle yaptığı görüşme ve konuşmalar, hayatı boyunca ‘müsbet hareket’i esas alması ve ‘imanları kurtarma’ azminden bir adım geri atmaması buna en büyük delildir. İşte bu sebeple, “Bu doğru tesbitlerin arkasında durulsun, geri adım atılmasın ve bu sözlerin altı doldurulsun” diyoruz. “Said Nursî’nin tesbitleri, karşı karşıya olduğumuz problemlere çözümler sunuyor” derken ‘propaganda’ yaptığımız sanılmasın. Irkçılığa, haksızlığa ve adaletsizliğe ‘kökten karşı’ olan bu eserler, okuyanları birbirine ‘samimi dost ve arkadaş’ yapmak sûretiyle ihtilaf ve kavga bahanelerini sona erdiriyor. Merak edenler Risâle-i Nur’a bakabilir. Yayın grubu olarak imkânlarımız ölçüsünde bu gerçeği Türkiye’nin neşir hayatımız boyu gündemine taşımaya çalıştık. Gelişmeler bu gayreti haklı çıkardı. Gerçekten de sadece Türkiye’nin değil, bütün insanlığın Risâle-i Nurlara ihtiyacı var. Bu konuşma vesilesiyle Said Nursî’den haberdar olan ‘aydın’lara da kısa bir hatırlatma yapmakta fayda var: Keşke bugün değil, yıllar önce bu gerçeğin farkına varabilseydiniz de, Türkiye zaman ve imkân kaybetmeseydi. Aynı serzenişi ilâhiyatçıları muhatap alarak da yapabiliriz: Keşke sahip olduğumuz bir değerin farkına varabilseydik. Geç de olsa ‘çare’nin farkına varıldığına göre, bu açılımın devamı getirilmelidir. Bunda hem doğunun, hem de batının menfaati vardır. Risâle-i Nur’dan istifade eden ve kendisini “Nur Talebesi” addeden herkese çok iş düşüyor vesselâm... 06.10.2009 E-Posta: [email protected] |