Faruk ÇAKIR |
|
‘Din’den bu kadar da korkulmaz ki! |
Cahilliğin insanlığı felâketlere sürüklediğine tarih şahittir. Aynı şekilde, insanın bilmediği ve yetişemediği şeylere ‘düşman’ olması da sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Bu problemleri aşmak için de atılması gereken ilk adım; insanlara doğruların anlayacakları şekilde anlatılmasıdır. Samsun’da yaşanan bir hadise, bu girişi yapma ihtiyacı hissettirdi. Belki duymuşsunuzdur, ama duymayanların olabileceğini düşünerek sözkonusu ‘hadise’yi kısa bir hatırlatalım: Samsun’da bir şekilde tren altında kalıp vefat eden bir öğrencinin cenaze namazı, okuduğu okulun müdürü tarafından kıldırılmış ve bu ‘hadise’ soruşturmaya konu olmuş. Okul müdürünün ‘mesai saatleri’nde ve ‘görevli imam-hatip olduğu halde cenaze namazı kıldırması’ suç addedilmiş. Kaymakamlık şimdi bunu araştıracakmış. Bu soruşturma sonrasında okul müdürünü ‘suçlu’ ilân ederlerse şaşmamak lâzım... Haberin ayrıntılarına bakıldığında, okul müdürünün namaz kıldırması talebinin; öğrencilerin arkadaşlarından geldiği anlaşılıyor. (Taraf, 3 Ekim 2009) Görevli imam-hatip de her halde daha uygun olur düşüncesiyle bu görevi müdüre bırakmıştır. Nihayetinde namaz kıldıran müdür de imam hatip lisesi mezunu olduğu için işin ehli sayılır ve zaten namazı da kıldırabildiğine göre bunun neresine itiraz edilir de soruşturma açılır? Belki klasik bir tepkidir, ama haberi ilk duyduğumuzda “Namaz kılana soruşturma açan irade, kumar oynayana, alkollü içki içene, hatta göreve ‘sarhoş’ olarak gelene de soruşturma açar mıydı?” diye düşündük. Elbette sorulduğunda “Açılır!” derler, fakat uygulama öyle midir? Açılıyor olsa bile, cenaze namazı kıldırmak ile, saydığımız çirkinlikler birbiriyle kıyaslanır mı? Garip karşılamakla birlikte, bir okul müdürünün cenaze namazı kıldırmasının soruşturma konusu olması bizi şaşırtmadı. Sebebine gelince, hemen her gün böyle garipliklere şahit oluyoruz. “Bu anlayışın temelinde ‘din’den korku var” desek birileri alınır mı? Nitekim, ‘hadise’yi değerlendiren Ahmet Altan şöyle demiş: “Bizim devletin bu ‘din korkusu’ hastalık düzeyinde, toplumun bir kesimi de bu korkuyu paylaşıyor. (...) Ben, bu ülkenin ‘diniyle’ barışması gerektiğine inanıyorum. Burası, halkının çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülke, bunu inkâr etmeye çalışmanın kimseye faydası olmaz.” (Taraf, 3 Ekim 2009) Hakikat bu değil mi? Halkın büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkede, bir okul müdürünün öğrencisinin cenaze namazını kıldırması ‘olay’ oluyor. Peki, bundan kim ne fayda sağlıyor? Bu ve benzer soruşturmalar millet ile devletin barışmasına engel olmaz mı? Türkiye’nin bu kısır tartışmaları geride bırakması lâzım. Millet barışmak için ileri doğru adım attıkça, “Türkiye’yi idare edenler”in en azından bir kısmı “geri” adım atıyor. Böyle soruşturmalar bunun delili olmaz mı? O halde “vak’a”yı kabul edip, ‘İslâm’ın korkulacak bir din olmadığını başta Türkiye’yi idare edenler olmak üzere bütün dünyaya görtermek gerekiyor. Çok gayret gerekiyor vesselâm... 04.10.2009 E-Posta: [email protected] |