Nurullah AKAY |
|
"Said Nursî" ülkemizin medar-ı iftiharı |
“Devletlerin milletler için var olması” gerçeği hemen herkesçe kabul edilen bir realitedir. Bu sebepledir ki, halklarının hayat telâkkileri kendileri için önemli olan devletlerin problemlerini halletmeleri daha kolay olmaktadır. Devletlerin görevi, bünyesinde bulundurduğu insanların ihtiyaçlarını karşılamak, onlara yaşanabilir bir dünya hazırlamak, olumsuzluklardan onları korumaktır. Bu açıdan baktığımız zaman halkın devletin patronu olduğunu söyleyebiliriz. Buna göre, devletin halk rağmına bazı icraatlarda bulunması, vatandaşlarının inançlarını yaşamasına sınırlamalar getirmesi, devletin gerçek sahibi olan halka bir nevi ihanet etmek demektir. Gerçekler ortada olmasına rağmen, çoğunlukla yönetimi ele geçirerek devlet gücünü kullananlar çoğu zaman halk iradesini, vatandaşlarının isteklerini hiçe saymışlardır. Açıkça görüldüğü gibi günümüzde de ve ülkemizde de birçok konuda halkın istek ve arzuları hiçe sayılmıştır ve sayılmaya devam edilmek istenmektedir. Bir kısım güçler, halkı güdülmesi gereken cahil bir topluluk olarak görmekte ve devleti korumak adına halkın temel değerlerini göz önünde bulundurmamaktadır. Halkımızın dinî inançlarına bağlı olması ile devletin dinî yaşantı biçimine soğuk bakması durumu bize halk ile devlet arasındaki görüş ayrılığı gerçeğini göstermektedir. Bugün Türkiye’de insanların bütün fitne ve fesat girişimlerine rağmen birlikte yaşaması ve gittikçe kardeşlik duygularının artması devlet erkinin değil din gerçeğinin bir başarısıdır. Değeri bilinirse ve hakikatleri rehber edilirse dinimiz bu gün bir çok konudaki problemlerimizi çözecek güce sahiptir. Din duygusu kadar, insanları terörden, hırsızlıktan, yalancılıktan, sorumsuzluktan uzaklaştıracak başka bir gücün olmadığını hangi akl-ı selim sahibi insan kabul etmez? En çok birlik ve beraberlikten bahsedildiği halde, devletin önemli kurumları ne yazık ki, dinimiz Yüce İslâm’ın birleştirici özelliğini bilerek veya bilmeyerek hiç dile getirmemektedir. Cumhuriyet rejiminin kuruluşundan bu yana dinin yerine değişik görüşler ikame edilmek istendiyse de bunların hiçbiri milletin dertlerine çare olmamış, bütün yasaklara rağmen yine vatandaşlarımız İslâm dininin insana huzur veren hayat biçimini yaşantılarına aksettirmişlerdir. Bediüzzaman Said Nursî’nin, telif etmiş olduğu Risâle-i Nur eserleriyle Anadolu’nun mânevî dinamiklerini ayakta tutması ortada iken, ne yazık ki bu apaçık gerçeğin görülmek istenmemesi, devlet gücünü ellerinde tutanlarca devam ettirilmektedir. Ama bu gerçeğin görülmesi devletlüler tarafından engellenmeye çalışılmış olmasına rağmen, bu eserler, yapılan bütün engellemeler ve zulümlere rağmen halkın gönlünde gereken mevkiyi bulmuş ve bu durum Anadolu’da İslâm ağacının yemyeşil kalmasına sebep olmuştur. Bugün devlet her şeyden önce Said Nursî gerçeğini görmeliydi. Ama ne yazık ki, Türkiye’den kaçıp dışarıda devlet aleyhinde faaliyetlerde bulunduğu için vatan hainliğiyle suçlanan insanlara tanınan töleransı günümüz yöneticileri ne yazık ki Said Nursî gibi bir vatanpervere tanımamıştır ve hâlen bu büyük insanın inkâr edilemez hizmetleri görmezlikten gelinmeye çalışılmaktadır. Ama zorlamalar ve yasaklamalar hakikatlerin insanların gönlünde yeşermesine engel olamamıştır ve olamayacaktır. Devleti milletin üzerinden bir tahakküm aracı olarak kullananlar istemese de, iman ve Kur’ân gönüllüleri kopması mümkün olmayan bir bağla vatanın her köşesinde tesirlerini icra edeceklerdir. Said Nursî’yi, eserlerini ve hizmetlerini bu vatanın bağrından hiç kimse sökemeyecektir şüphesiz. Eğer gerçekten devlet gücünü ellerinde bulunduranlar devleti ve milleti düşünüyorlarsa, halkın değerleriyle barışmalıdırlar. Her konuda milletin istek ve arzularını göz önünde bulundurabilecek bir devlet modeline kavuşabilseydik, sıkıntılarımızı aşmak ve huzurlu bir toplum oluşturmak bizim için zor olmayacaktı. Her şeyden önce devletin, kendi çıkarlarını milletin menfaatlerinden üstün gören ve milleti kendi dar görüşleri çerçevesinde yönlendirmeye çalışan insanların elinden kurtulması gerekmektedir. Bunun için de, tam bir demokratik şuurla halkın kendi hukukuna sahip çıkması gerekir elbette... 29.09.2009 E-Posta: [email protected] |