Nurullah AKAY |
|
Kur’ân okumak, anlamak ve yaşamak |
Bizi insanlığın en yüksek mevkiine çıkaracak mânevî hazinelerimiz bulunmaktadır. Şüphesiz bu hazinelerin ana kaynağı Allah’ın Kitabı Kur’ân-ı Azîmüşşan’dır. Evet Kur’ân’ın hakikatleri ışığında yazılan her eser mutlaka değerlidir. Bizim mânevî açlığımızı gideren eserlere imza atan İslâm âlimlerinden Allah binlerce kere razı olsun. Günümüzde asrımızın karanlık fitnelerinden insanlığı Kur’ân’ın nuruyla çıkarmaya çalışan imanî ve Kur’ânî eserlerin başında, bir çok ehl-i tahkikin tasdikiyle şüphesiz Bediüzzaman Said Nursî tarafından yazılan Risâle-i Nur eserleri bulunmaktadır. Bunun delili de, bu eserlerin kırktan fazla yabancı dile çevrilmesi ve dünyanın her tarafındaki insanların bunlardan istifade ederek imanını kurtarmasıdır. Her gün okunması gerektiğine inandığım Kur’ân tefsiri Risâle-i Nurlardan Rabbimin bizleri son nefesimize kadar ayırmamasını diliyorum. Zira bu eserlerle dinimiz İslâm’ı daha iyi tanıdık, İlâhî kelâm olan Kur’ân’ın değerini daha ziyade takdir ettik. Risâlelerden aldığımız derslerle her gün mutlaka Kur’ân’ı okuma ihtiyacını duymaktayız. Daha yeni uğurladığımız Ramazan-ı Şerif ayında Kur’ân okumanın değerini daha iyi anladığımı söyleyebilirim. Zira bu Ramazanda Rabbim, her zamankinden fazla Kur’ân okumayı bana nasip etti. Bu ayda kazandığım mânevî havayı daha önceleri yakalamayı çok arzu ederdim. Şüphesiz yine de Rabbime ne kadar şükür etsem azdır. Ramazan ayında Kur’ân ile ilgili yaşadığım bir durumun hâlâ etkisi altındayım. Şöyle ki, Ramazanın yirmisinde hatmimi yapmış ve kalan on günde bir hatim indirmeye karar vermiştim. Önceleri biraz tereddüt ettim. Acaba arkadaşlarımla birlikte okuduğum cüzle birlikte, günde dört cüz okuyabilir miydim? Ancak tereddüdüme rağmen okumaya başladım. Baktım okudukça daha çok okumak istiyorum. Ben de tahmin etmiyordum, ama Rabbime şükür dört günde bir hatim indirdim. Gece boyunca Kur’ân okuyor ve hiç sıkılmıyor, uyku aklıma bile gelmiyordu. Dört günde hatmimi yaptıktan sonra, artık kalan altı gün içinde ikinci bir hatim yapmak bana zor gelmeyecekti. Kalan altı günde rahat bir şekilde Kur’ân bahçesinden gülleri derdim. Okudukça Kur’ân âyetlerinin mânâlarını biraz daha iyi anlamaya başlıyor ve Rabbimizin biz insanlara verdiği mesajları daha çok sindirmeye çalışıyordum. İtiraf edeyim ki, şimdiye kadar, Üstad Bediüzzaman’ın, sadece yanında Kur’ân-ı Kerim’i bulundurarak eserlerini yazmasını anlamakta zorluk çekiyordum. Günde ortalama yedi cüz okurken, acizane bir nebze de olsa durumu anlamıştım. Evet Kur’ân bir İlâhî hazineydi. Eğer üzerimizdeki gaflet perdelerini yırtıp Kur’ân denizine dalabilirsek, hiç tereddütsüz söylüyorum ki, fikir dünyamıza insanlığımıza lâyık cevherler kazandıracağız ve ancak o zaman gerçek bir insan olabileceğiz. Zaman gösteriyor ki, insanlığın tek kurtuluşu, Kur’ân’ı tanımak ve hükümlerine tabi olmakladır. İnsanların ortaya koymuş olduğu kokuşmuş reçetelerden insanlık şimdiye kadar kayda değer bir şey kazanamamıştır. İnsanlığa huzur için sunulan dünyevî reçetelerin hiçbiri insanı gerçek insan yapmaya yetmemiş, ona aradığı huzuru verememiştir. Bunu insanlığın her devirde vahşîleştiğinden, yeryüzünün bir türlü huzuru bulamamasından anlıyoruz. Zira insanlığın gerçek huzuru bulduğu sadece bir devir vardır ki, o da Kur’ân hükümlerinin eksiksiz bir şekilde hükümfermâ olduğu, Peygamber Efendimizin (asm) yaşadığı “Asr-ı Saadet”tir. Bir Müslüman memleketinde olmakla çok yakın olduğumuz yüce Kitabımıza ne yazık ki ondan istifade etme cihetinden uzak bir durumdayız. Bir İslâm ülkesinde bu Allah’ın kelâmını yasaklayabilecek kadar insanlık kisvesinden uzaklaşmış insanlar bulunabilmektedir ne yazık ki... Demektir ki insî şeytanlar da vazifelerini yapmaktadırlar. İnsanlığın nefs-i emmâresi durumunda olan şeytanlar, mânevî hazinelerimizden yeterince istifade etmememiz için ellerinden geleni yapıyorlardır. Unutmamamız gerekir ki, kurtuluş ve ferec istiyorsak Kur’ân’a daha sıkı sarılmaktan başka yol bulunmamaktadır. Lâyık gönüllerde taht kuran Kur’ân-ı Azimüşşan’ın bize ihtiyacı bulunmamaktadır. Ama hâl-i âlem gösteriyor ki, biz ifade edilmesi zor bir hasretle o kurtuluş reçetesine muhtacız...
NOT: Mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik eder, yaşadığımız Ramazan ayının mânevî havasının, bütün ömrümüz boyunca hayatımızda belirleyici olmasını Rabbimden dilerim. N. A. 22.09.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (15.09.2009) - Kişinin kendisi gibi olması (07.09.2009) - “Ümmet”in bir ferdi olabilmek (01.09.2009) - Ramazan düşünceleri (25.08.2009) - Kendimizi tanımak için düşünelim |