M. Latif SALİHOĞLU |
|
Vatanından uzak bir vatanperver: Ethem Bey |
Bugün bir büyük vatanperverin vefat yıldönümü. Millî Mücadele kahramanlarından Kuva–ı Seyyare Kumandanı Ethem (Çerkes) Bey, 21 Eylül 1948'de vefat etti. Mezarı, Ürdün'dedir. Gerçek ve sahte kahramanların büyük çapta yer değiştirdiği 1920'lerin Türkiye'sinde, ne yazık ki bu cesur kahramana "hain" damgası vurularak hudut haricine çıkmaya zorlandı. 1921 yılı başlarında uğrunda seve seve ölmeyi arzuladığı vatanından ayrılmak mecburiyetinde kalan Ethem Bey, ömrünün geri kalan 28 yılı gurbet ellerde geçirdi. Daha sonra "vatan haini" damgası vurulan 150'likler listesine dahil edilen Çerkes Ethem'in Türkiye topraklarına ayak basması yasaklandı. Şayet gelecek olursa, derhal yakalanacak ve idam edilecekti. Daha sonraki yıllarda genel aflar çıktı. En ağır cezaya çarptırılanların da bir kısmı Türkiye'de döndü. Sağlığında gelemeyen bazılarının ise, naaşları Türkiye'ye getirildi. Çoğunun mezarı Şişli'deki Hürriyet–i Ebediye Tepesinde bulunuyor. Ethem Bey ise, 150'likler arasında bir istisna olarak kaldı. O, ne sağlığında gelebildi Türkiye'ye, ne de naaşının getirilmesi için ciddî bir teşebbüste bulunuldu, şimdiye kadar. Neden acaba? Mithat Paşa'dan Talât Paşaya, Prens Sabahaddin Bey'den Enver Paşaya kadar, birçok muhalif şahsiyetin naaşı başka diyarlardan Türkiye'ye getirildiği halde, Ethem Beye yapılan bu ayrıcalığın sebebi nedir acaba? Üzerinde düşünmeye değer bir husus. Haydi diyelim ki, bu vatanperverin mezarını vatanına getirtmek için bir çaba gösterilmiyor. Aslında, uhrevî noktadan bakınca, bu çok da gerekli bir mesele değil. Hani, bırakalım da ebedî istirahatgâhında rahat uyusun denilebilir. Ancak, ona haksız yere yapıştırılan şu "hain" yaftasına ne demeli? Bu damgalama, bu kara çalma haksızlığı ne zaman giderilecek? Yıllardır hemen her meselede "açılım" yapılıyor da, Ethem Bey hakkında niçin bu kapalılık hali devam edip gidiyor? Bir kere, Ethem Bey hain diyebilmek için vicdanını satmak, ya da göz göre göre çiğnemek gerekir. Bu şahsiyet, haşa ki eğer hain olsaydı, Millî Mücadalenin en çetin döneminde, en zor işleri halletmeye yönelmezdi. Kaldı ki, onun tâ 1921 yılı başlarına kadar çok yararlı işler yaptığını düşmanları dahi söylüyor, yahut bu hakkı teslim etmek mecburiyetinde kalıyor. O halde neden hain olsun ki? Bir kere, içinde ihanet duygusu olan bir kisme, ihanetini en kritik zamanda gösterir. Halbuki, Ethem Beyin hareketlerinde böyle bir durum söz konusu değil. Kuva–yı Seyyarenin başında yaptığı hizmetler, Millet Meclisi tarafından da takdir ve alkışla karşılandı. O dönemde "millî kahraman" olarak ilân edildi. Esasında, Ethem Beye karşı geliştirilen cephenin en büyük korkusu, onun ihaneti, yahut ülkeye zararı dokunacağı hususundan kaynaklanmıyordu. O mâlum cephenin en büyük korkusu, onun bütün bir milletin gönlünde taht kurması, cesaret ve kahramanlıkta zirveye çıkmış olmasıydı. Ethem Beyin gölgesinde kalmaktan sıkılan şan–şöhret zebunları, ne yapıp edip onu diskalifiye etmenin yolunu bulmaya koyuldular. Bir taraftan da, halkı inandırmak için birtakım kılıflar uydurmanın gayretine düştüler. Ne yazık ki, bu emellerinde önemli ölçüde muvaffak da oldular. Uzun yıllar, Ethem Beyin hain olduğuna milleti ve yeni nesilleri inandırdılar. Dehşet verici bir propaganda bombardımanıyla, en ziyade Ethem Beyi karalamaya çalıştılar. Ne var ki, uğraştıkları kahraman sadece Ethem Bey değildi. Zaman içinde, kara listeye daha başka vatanperverleri eklediler. Meselâ, Kâzım Karabekir, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy, Cafer Tayyar Paşa, Rauf Orbay gibi, Millî Mücadele beyannâmelerinin altına imza koyarak hayatını hiçe sayan muvaffakiyetli kumandanlar da diskalifiye edildi. Bu kimseler, önce askeriyenin, ardından siyasetin ve bilâharede yönetim merkezi Ankara'nın dışına itildiler. Hatta, türlü bahanelerle bu kahramanların idam edilmesi dahi istendi. Dolayısıyla, şayet Ethem Bey hain ise, yukarıda isimlerini sıraladığımız şahsiyetleri de eynı listeye dahil etmek gerekecektir. Zira, bu kimseler, aynı dâvâ uğrunda birlikte yola çıktılar ve birlikte hareket ettiler. Bilhassa, Albay İsmet Beyin Millî Mücadele saflarına iştirak etmesi ve albaylıktan kısa sürede generalliye terfi etmesi, aynı zamanda siyasette de en aktif göreve getirilmesi ile birlikte, o büyük kahramanların yıldızı sönmeye, daha doğrusu söndürülmeye başlandı. Haliyle, İsmet Paşa tek başına hareket etmiyordu. Onun kuvvet aldığı daha başka dayanak noktaları vardı. Yoksa, kendisinden daha eski, daha rütbeli ve daha tecrübeli olan silâh arkadaşlarını dışlaması, hatta herbir bahane ile onları cezalandırma cihetine gitmesi mümkün değildi. Başta Ethem Bey olmak üzere, Millî Mücadelenin diğer kahramanları üzerindeki sis perdesi henüz dağılmış değil. Esasında, Türkiye Cumhuriyeti tarihini ilk çeyrek asrının hemen tamamı hâlâ sis perdesi altında bulunuyor. Ne var ki, bu vaziyet ilelebed devam edip gidecek değil. Günün birinde bu noktada da açılım olacak ve gizlenmiş hakikatler birer birer gün yüzüne çıkarılacak. O aydınlık günleri görecek olanlara ne mutlu. 21.09.2009 E-Posta: [email protected] |