Rifat OKYAY |
|
Ankara Ovasından, Viyana’ya |
En büyük sahtekârlık, iki yüzlülük ve yalancı maskelerin arkasına sığınarak hükümler vermek, ilânatlar yapmak, hatta kitaplar yazmaktır! Her zaman yazdım ve söyledim kültür seviyesi düşük, bilmeyen, bilmediğini bilmeyen insanların en çok ve rahat olarak konuştukları, konuşabildikleri konu, mevzu tarihtir. Halbuki tarih delil ister, belge ister, tarih ister, belgeyi belgeleyen belgeler ister, tarihi zamanlayan tarihler ister. Konularının ve şahıslarının, geçtiği yerlerin ve mekânların araştırılmasını ister… Hakperestlik ve Allah korkusuyla bezenmiş dürüstlük ister… Nineden, dededen, ahbaptan, dosttan, komşudan, cirandan nakledilen sözlerin, olayların, hikâyelerin tarih olması, tarih gibi aktarılması ancak cehaletimizin göstergelerini yükseltir, arttırır. Tarihi ve tarih ilmini bilmeyenler cephesinde hal böyleyken adına tarihçi takısı takmış bazı zevata neler oluyor acaba ki sadece kendilerinin bildiği bilgileri, tek kaynaklı belgeleri yumurtlamaya başladılar… Evet bu tabiri hak ediyorlar çünkü binlerle ifade edilen bilgi ve belgeleri bir kalemde inkâr ve yalanlayıp, hakikat odur ki budur diyorsunuz… Altı yüz senedir herkes tarihçi sayılacak, ama Osmanlı Devleti müverrihleri tarihçi sayılmayacak, söyledikleri muteber olmayacak… Yabancı tarihçilerin kuyruk acısı, milliyetleri, dinleri noktalarından söyledikleri yalanlar, yanlışlar ve hatta hayaller gerçekmiş gibi sunulacak, takdim edilecek ve kafalar karıştırılacak… Kimseye sen şusun, şundansın demek hiçbir meseleyi halletmez. Lâkin bir Yahudi ve kısmen de Rum oyunu vardır: Yirmi tane doğruyu söyle, bir tane yalanı ve uyduruğu yuttur…. Önemli olan sizin güveninizin ve itimadınızın kazanılmasıdır… Jorga ve Hammer’in Osmanlı tarihi konusunda takip ettiği yol bu olduğu gibi bir çok Hıristiyan tarihçinin ve Yahudi hizmetkârlarının da takip ettiği yol budur… Çünkü Osmanlı öyle yakıştırmalarla, yalanlamalarla yenilir, yutulur bir lokma değildir… Dile kolay dünyanın en uzun ömürlü, en adaletli, en büyük imparatorluğunun anlatılması, gerçekten yalansız, yanlışsız nakledilmesi biraz değil çok büyük bir hakperestlik ve doğruluk ister… Dünyada iyi kötü kim var milliyet olarak Osmanlıda hepsi var… Gelmiş geçmiş ne kadar dinî inanç var, Osmanlıda hepsi mevcut… Herkesin düşmanlığı bir yana dostlarından bile hemen her zaman Osmanlıya kötülük gelmesi muhtemeldi ve öyle de oldu… İşi uzatmadan anlayanlar anladı diyor ve son olarak soruyorum. Ankara harbinde Sultan Bayezid’i arkadan vuranlar, Viyana’da Merzifonlu Mustafa’yı arkadan vuranlarla aynı millettendi… Bunları profesör yapmak Devlet-i Ebed müddet koca imparatorluğun postacılığına ve atbakıcılığına tercih edilirse işte böyle olur… Alâkası yokken birileri kafaları karıştırın derler onlar da karıştırıverirler… Oynayın derler oynarlar… İnkâr edin derler inkâr ederler… Keşke Osmanlının eksiklerine değil de önce kendi hallerine bir bakabilseler… Eeee öyle ya bir sandıktaki bütün üzümler çürük olamaz ya… Elbette ki alelekser Osmanlının ekmeğine muhtaç olanlar ve hâlâ desteğini alanlar kendi çürüklerine itibar etmeyeceklerdir her halde… Acaba ne gibi bir sıkıntı veya ne gibi bir gizli emel ile bu fikirler ortaya atılıyor…. Çünkü kimseye faydası olmayan bilgilerin her halde birilerine faydası var ki planlı bir şekilde söyleniyor ve yazılıyor… Son olarak tarihi söyleyeyim: En iyi tarih insanın en doğruyu özleyen ümitlerinde saklı olan tarihtir… Hele bunlar dost ve düşmanın ittifakıyla yazılmışsa hiçbir kimsenin tarihi yeniden yazma gibi bir lüksü ve fantezisi olamaz… Ancak kafa karıştırmak başka… 18.09.2009 E-Posta: [email protected] |