M. Latif SALİHOĞLU |
|
Şehit Başbakan'ın hatırasına |
Bugün, tam on yıl müddetle Başbakan olarak ülkeye hizmet ettikten sonra zalimane bir darbe ile iktidardan alaşağı edilen demokrasi kahramanı Adnan Menderes'in idam edilişinin 48. yıldönümü. O aziz şehidin hatırasına olarak, bugünkü köşemizde bizzat kendisine ait söz ve yazılara yer vermek istiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk çok partili genel seçimler, 21 Temmuz 1946'da yapıldı. İşte, o seçimlerden tam bir ay evvel Adnan Menderes'in Vatan gazetesinde "Demokrasinin temelleri" başlıklı bir makalesi yayınlandı. Şimdi, 22 Haziran 1946'da neşredilen bu makalenin baş kısmını sizlere takdim ediyoruz. Buyurun, birlikte okuyalım.
Demokrasinin temelleri
Vatandaşın söz, fikir ve vicdan hürriyeti, demokrasinin temelini teşkil eder. Bir memlekette demokrasi vardır diyebilmek için de, bu hürriyetin her türlü tehditten mâsun bulunması şarttır. Bu hürriyetlerin tehdit altında bulunması veya bulunabilmesi korkusunun kalplerde hâkim olması, kànunlarda yazılı olanlar ne olursa olsun, o memlekette demokrasinin yer bulmamış olmasının şaşmaz delilidir. Halbulki, bilhassa son zamanlarda Halk Partisi adına ve hesabına Millet Meclisi kürsüsünde, gazete sütunlarında veyahut parti ve seçim propagandası olarak yurdun her köşesinde, vatandaş hürriyetlerine karşı açık ve kapalı tehdiklerle dolu uzun uzun sözler söylenmekte, sütunlar ve sütunlar dolusu yazılar yazılmaktadır. Vatandaş hürriyetlerini bağlayan kànunların daha da ağırlaştırılacağı, icap edince hürriyet nimetinin üzerine şal örtüleceği, muhalif partilerin kapatılıp mensuplarının perişan edileceği gibi tehditlerle, vicdanlar daimî bir baskı ve ıztırap altında bulundurulmaktadır. O kadar ki, resmî beyanların hürriyet vadeden cümlelerinin altında bile bu tehditlerin sivri ucunu hissetmemek mümkün değildir.
Seçimden önceki son konuşma
Adnan Menderes, 1946 seçim kampanyasının son konuşmasını Aydın'daki hemşehrilerine hitaben yaptı. Bu konuşmasında, daha evvel CHP içinde yaşanan ve altında kendisinin de imzası bulunan "Dörtlü Takrir" meselesinden halkı ilk kez haberdar eden Menderes, yakın geçmişte nasıl bir cendereden geçtiklerini şu sözlerle anlattıyordu: Sevgili arkadaşlarım! Ben size hesap vermeye geldim. Bugüne kadar bu memlekette hürriyet gelsin diye çırpındık; bizi dinlemediler. "Dörtlü takrir"den sonra bizi sorguya çektiler. Yedi saat müddetince mütemadiyen küfrettiler. Bize kızmalarının yegâne sebebi, istedikleri yolda yürümek istemeyişimizdir. Bize, gidecek yol olarak telkin edilmek istenen şeyler şunlardı: 1) Şark bölgesinde ve hudut vilayetlerinde teşkilât yapmamak. Köylere ise asla uzanmamak. 2) Partimize teker teker, seçe seçe ancak sınırlı sayıda âzâ (üye) kaydetmekle iktifa etmek. 3) Halk Partisine karşı, hiç olmazsa 40–50 sene müddetle iktidara gelme iddiasında dahi bulunmamak. Görülüyor ki arkadaşlar, bizden beklenilen demokratik manzarayı tamamlayan bir süs olarak kalmak, geniş veya dar, fakat Halk Partisince çizilecek bir faaliyet hududu içinde bulunmak şartıyla Meclis'te verilecek sandalyeleri kazanmakla iktifa etmek. Bunlar güdümlü demokrasiden bahsediyorlar. Demokrat Parti, CHP'nin lütfu ve müsaadesiyle kurulmamıştır. DP, bir kukla teşekkül değildir. Demokrat Parti, kànunların çizdiği hudut içinde yürüdüğünden, Türk milletinin iftiharına mazhar olmuştur. Böyle olunca da, işler ciddileşmiş, Halk Partisini yeni yeni tedbirler almaya sevk etmiştir. Aldıkları tedbirler, şunlardan ibarettir: 1) Tezvir ve iftira dolu propaganda. 2) Müsait gördükleri idare amirleri vasıtasıyla her türlü baskı. 3) Bizi tedbirsiz yakalamak için, seçimleri öne (acele ve dar zamana) almak. 4) Kazanmak için, seçimlerde her türlü hile ve çareye başvurmak. Arkadaşlar! Demokrat Partinin Rus parasıyla kurulduğunu söylediler. Böyle menfur bir propagandayı köylere kadar yaymak için neler yaptıklarına çoğunuz şahit olmuştur. Bu yalanı, devlet memurlarından bazıları da söylemiştir. Böyle propaganda yapan bir valiyi mahkemeye vermiş bulunuyoruz. Bu iftiraları atmak için, gözlerinin ne kadar kararmış olduğunu varın siz tahmin edin. Bizim şahıslarla uğraştığımız iddiası da tamamen uydurmadır. İhtiras, daima bizden uzakta kalacaktır. Devlet Reisi (İsmet Paşa), seçim mücadelesine, makamının nüfuzunu parti işlerine karıştırmakla başlamıştır. Bazı devlet memurlarının tarafsızlıklarını muhafaza edememelerinin sebebi budur. Devlet parasından, devlet vasıtalarından istifade etmelerinin sebebi de budur. ......................................................... NOT: Bu son paragrafta, Menderes, İsmet Paşanın tavrından duyduğu şiddetli rahatsızlığı nazara veriyor. Zira, o dönemde Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden Paşa, aynı zamanda CHP'nin de Genel Başkanı konumundaydı. Dolayısıyla da seçim yarışında tarafsız kalamıyordu. Menderes, gerek konuşmalarında ve gerekse gazetelerde çıkan makalelerinde, Devlet Reisinin tarafsız kalması ve siyasî partilerle de organik bir bağının bulunmaması gerektiğini savunuyordu. Nitekim, 1950'de iktidara gelir gelmez bu sistemi realize etmiş oldu.) 17.09.2009 E-Posta: [email protected] |