08 Eylül 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

M. Latif SALİHOĞLU

Bediüzzaman'da seyyitlik nişanı


A+ | A-

Muhtelif mahfillerde konuşulup tartışılan konulardan biri de, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin aslen seyyid olup olmadığı hususudur.

Üstad Bediüzzaman, 1923'ten evvel "Kürdî", bu tarihten sonra ise "Nursî" lâkabını kullanmıştır.

Hz. Üstad, bunların dışında da imza yerinde bazı lâkap ve ünvanları kullanmıştır: Molla Said, Mehmed Said, Ebu Lâşey, Garibuzzaman, Sin Ayn, vesaire...

Ancak, 1923'ten tâ vefat tarihi olan 1960'a kadar hasseten kullandığı lâkap ve imza "Nursî"dir.

Hatta, 1935'teki Eskişehir ve 1944'teki Denizli Mahkemelerinde, onun hakkında Nursî dışındaki lâkapların kullanılmasını yadırgamış ve itiraz etmiştir.

Meselâ, bir müdafaasında şöyle diyor: "...İsmim Said Nursî iken, her tekrarında 'Said Kürdî' ve 'bu Kürd' diye beni öyle yâd ediyorlar. Bununla, hem âhiret kardeşlerimin hamiyet–i milliyelerine ilişip aleyhime bir his uyandırmak, hem mahkeme ve adâletinin mahiyetine bütün bütün zıd ve muhalif bir cereyan vermektir." (Tarihçe–i Hayat, s. 202)

Said Nursî ve hatta bütün Nurslular, zahirî tarih nazarında Kürt sayılırlar. Nursluların bugünkü sosyal ve kültürel yaşantılarına bakıldığında da bundan farklı birşey görülmez.

Ancak, herşey zahirden ibaret değildir. Hemen her meselede olduğunu gibi, helâket ve felâket asrının adamı olan Bediüzzaman Hazretlerinin nesebi konusunun da bir zahirî, bir de hakikî vechesi var.

Bu iki vecheyi, hikmetiyle birlikte düşünerek değerlendirmek lâzım.

Açıkça ifade edelim ki, böyle bir değerlerdirmeyi zahirperestler yapamaz. Aynı şekilde, Türkçüler ve Kürtçüler gibi, Vehhabilik yapan Suudî ırkçılar da İlâhî hikmete uygun bir değerlerdirme yapamaz.

Hz. Bediüzzaman'ın zahirî ve hakikî hüviyetinin ne olduğunu bilecek ve bunun sıhhatli bir tevilini yapacak olanlar ise, ehl–i tahkik olan Nur Talebeleridir.

Nitekim, onlardan biri olup "Denizli kahramanı" ünvanını kazanan Hasan Feyzi Efendi, sırr–ı teklif ve imtihana taalluk eden bu meselenin perdesini kısmen aralamış ve aynen şu ifadeyi kullanmıştır: "Ona 'Kürdî' denilmesi, ...Kürtçe bilmesi, o kıyafete girmesi ve öyle görünmesi, kendini setr ve ihfâ için olup, hakikî hüviyet ve milliyetini ihlâl ve inkâr mânâ ve maksadıyla değildir." (Emirdağ Lâhikası, s. 75)

Dikkatle bakılacak olursa, burada bir "setr ve ihfâ" gerçeğinden bahsedildiği ve zahirin dışında ayrıca bir "hakikî hüviyet ve milliyet"ten söz edildiği görülecektir. (Aynı paragrafın başında ise, Hz. Bediüzzaman'ın hem seyyid, hem de şerif olduğu imâsı yapılıyor.)

Demek ki neymiş? Herşey zahirden ve görünürden ibaret değilmiş...

Esasında, hikmet–i İlâhiye de, bunun böyle olmasını iktiza ediyor. Tâ ki, sırr–ı teklif ve imtihan bozulmasın ve "maslahat–ı irşad–ı umumî" zayi olmasın.

İşte, bu muazzam hakikatin izahına dair, Risâle–i Nur'da beş–altı yerde tekrarla nazara verilen ve ezberlenmesi gereken veciz ifadeler: "Evet, izzet ve azamet ister ki, esbâb perdedâr–ı dest–i kudret ola aklın nazarında; tevhid ve celâl ister ki, esbâb ellerini çeksinler tesir–i hakikiden." (Sözler, s. 265)

Hasan Feyzi'ye ait yukarıdaki sözlerin, bu veciz hakikate bihakkın paralel düştüğünü görmekteyiz.

Bazı kardeşlerimiz, Üsdat Bediüzzaman'ın sadece "mânen seyyid" olduğunu söylüyor. Bu ise, hakikatin tamamını yansıtmıyor.

Zira, Hz. Bediüzzaman'ın mânen olduğu gibi, neseben de kat'iyyen seyyid olduğunu "Büyük Ruhlu Küçük Ali" beyan ediyor. Kuleönü'lü Küçük Ali, Hz. Üstad'ın hem "ikinci Âl"den, hem de "birinci Âl"den olduğu bizce kat'idir diyor. Ayrıca, Âl–i Beyt'ten oluşunun hakikî bir nişanı/işareti olarak, Hz. Üstad'ın omzunda gördüğü "kadem–i Resûl–i Ekrem"den (asm) bahsediyor. (Bkz: Yeni baskı Lem'alar, 22. Lem'anın son haşiyesi.)

Küçük Ali, bu iddiasına getirdiği delillerden bir tanesi olarak gördüğü bir "nişan"dan söz ediyor ki, o hususî nişan ve işaretlere, Hz. Bediüzzaman'ın kendisi de perdeli şekilde temas ediyor.

İşte buna dair kendisi de seyyid olan Bedreli Hoca Sabri'ye (Santral Sabri, İskele memuru, Nur ve gül fabrikasının sahibi, Isparta kahramanı Sabri) hitaben yazılan üç mektuptan, üç kısacık ifade:

1) "...Sabri ise, fıtraten bende mevcut has bir nişan var; bütün gezdiğim yerde kimsede görmedim. Sabri’de aynı nişan–ı fıtrî var. Bütün talebelerim içinde, karabet–i nesliyeden daha ziyade bir karabet kendinde hissetmiş." (Barla Lâhikası, s. 21)

2) "Sabri kardeş! Senin cisminde (ayağında) kardeşliğimin sikkesini gördüğüm zaman..." (Kastamonu Lâhikası, s. 28)

3) "Ey Sabri kardeş! Başın sağ olsun. Cenab–ı Hak, o validemizi mağfiret eylesin, âmin. Benim, karabet–i nesebiyeyi (seyidliği) ihsas eden parmaklarındaki nişan ve bu yedi sekiz sene Abdülmecid’den daha hararetli faalâne kardeşlik vazifesini yaptığınızdan, elbette senin merhume validen benim de validemdir." (Age, s. 155)

Mâlûm, seyyidlerin ayak parmaklarında bir alâmet–i fârika var. Üstad, bu mektuplarında ondan bahsediyor ve Seyyid Hoca Sabri ile aralarında bir akrabalık (karabet–i nesebiye) bağının olduğunu söylüyor.

Bunlar gibi, Risâle–i Nur'da Üstad Bediüzzaman'ın seyyidliğine dair daha başka deliller, işaretler de var. Perdeyi büsbütün yırtmamak adına, şimdilik bu kadarlıkla iktifa ederek, son cümleyi ekleyelim...

Elhasıl: Bediüzzaman Hazretleri seyyittir, evlâd–ı Resûldendir; temsil ettiği dâvâ bunu iktiza ettiği gibi, icrâ ettiği hizmetin tesiri de, muhakkak ki böylesi bir kuvve–i kudsiyeye dayanıyor.

08.09.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (07.09.2009) - Siyasî ayrışma felâkete götürür

  (05.09.2009) - Unsur için eyalet fikri

  (03.09.2009) - İnsanlık âleminin en büyük savaşı

  (02.09.2009) - Bardakçı'nın hesaba katmadığı

  (01.09.2009) - Sorgulama ve mahkeme safhaları

  (31.08.2009) - Çareye kadar gaile devam eder

  (29.08.2009) - 93'te 93 günlük padişah

  (27.08.2009) - Savaş meydanında başlayan kardeşlik

  (26.08.2009) - Niyet ve yöntem

  (25.08.2009) - Değişim sancıları

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H. İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nurullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.