Lahika |
Hadis-i Şerif Meâli Ramazan ve Kurban bayramı gecelerini ibâdetle geçiren kimsenin kalbi, kalblerin öldüğü günde ölmez. Câmiü’s-Sağîr, No: 3535 |
21.09.2009 |
Bayram sevincini şükre çevirmeli
Nev-i beşerin ağlanacak gülmelerine, endişe-i istikbal ve âkıbetbînlik adesesiyle, gayet şâşaalı bir gece bayramında, hapishane penceresinden bakarken, nazar-ı hayâlime inkişaf eden bir vaziyeti beyan ediyorum. Sinemada, eski zamanda mezaristanda yatanların vaziyet-i hayatiyeleri göründüğü gibi, yakın bir istikbalde mezaristan ehli olanların müteharrik cenazelerini görmüş gibi oldum. O gülenlere ağladım. Birden bir tevahhuş, bir acımak hissi geldi. Aklıma döndüm, hakikatten sordum: “Bu hayâl nedir?” Hakikat dedi ki: Elli sene sonra, bu kemâl-i neşe ile gülen ve eğlenen zavallılardan elliden beşi, beli bükülmüş, yetmiş yaşlı ihtiyarlar gibi; kırk beşi, mezaristanda çürümüş bulunacaklar. O güzel simalar, o neşeli gülmeler, zıtlarına inkılâp etmiş olacaklar. “Gelmesi muhakkak olan herşey, yakındır” (Hadis-i Şerif) kaidesiyle, madem yakında gelecek şeylerin gelmiş gibi görülmesi bir derece hakikattir; elbette gördüğün hayâl değildir. Madem dünyanın gafletkârâne gülmeleri, böyle ağlanacak acı hallerin perdesidir ve muvakkat ve zevâle mâruzdur. Elbette bîçâre insanların ebedperest kalbini ve aşk-ı bekâya meftun olan ruhunu güldürecek, sevindirecek, meşrû dairesinde ve müteşekkirâne, huzurkârâne, gafletsiz, mâsumâne eğlencelerdir ve sevap cihetiyle bâkî kalan sevinçlerdir. Bunun içindir ki, bayramlarda gaflet istilâ edip gayr-ı meşrû daireye sapmamak için, rivâyetlerde, zikrullaha ve şükre çok azîm tergîbât vardır. Tâ ki, bayramlarda o sevinç ve sürur nimetlerini şükre çevirip, o nimeti idâme ve ziyadeleştirsin. Çünkü şükür nimeti ziyadeleştirir, gaflet ise kaçırır. Lem’alar, 28. Lem’a, 10. Nükte *** İ’lem eyyühe’l-aziz! Tefekkür gafleti izale eder. Dikkat, teemmül, evham zulümatını dağıtıyor. Lâkin nefsinde, bâtınında, hususî ahvâlinde tefekkür ettiğin zaman, derinden derine tafsilâtla tetkikat yap. Fakat âfakî, haricî, umumî ahvâlâta teemmül ettiğin vakit, sathî, icmâlî düşün, tafsilâta geçme. Çünkü icmalde, fezlekede olan kıymet ve güzellik tafsilâtında yoktur. Hem de âfakî tefekkür, dipsiz denize benziyor, sahili yoktur. İçine dalma, boğulursun. Arkadaş! Nefsî tefekkürde tafsilâtlı, âfâkî tefekkürde ise icmâlî yaparsan, vahdete takarrüb edersin. Aksini yaptığın takdirde, kesret fikrini dağıtır. Evham ise havalandırır, enâniyetin kalınlaşır. Gafletin kuvvet bulur, tabiata kalb eder. İşte dalâlete isâl eden kesret yolu budur.
Mesnevî-i Nûriye, s. 124, (yeni tanzim, s. 233)
LUGATÇE:
nev-î beşer: İnsanoğlu, insanlık âlemi. endişe-i istikbal: Gelecek endişesi. âkıbetbîn: İleri görüşlü. Sonunu önceden gören. adese: 1. Mercek. 2. (Mec.) Bakış açısı. inkişaf: Açılma, keşfolma. müteharrik: Hareket eden, hareketli. tevahhuş: Yalnızlaşma, vahşileşme, yabancılaşma. kemâl-i neşe: Tam bir neş’e. gafletkârâne: Gafletli bir biçimde.
muvakkat: Geçici. zevâl: Son bulma. ebedperest: Sonsuzluğa bağlı olan. aşk-ı bekâ: Sonsuzluk aşkı. müteşekkirâne: Müteşekkir olarak, teşekkürle, iyilik bilirlikle. huzurkârâne: Gönül rahatlığıyla. zikrullah: Allah’ı zikretme, anma, hatırlama. sürur: Sevinç. idâme: Devam ettirme. tergîbât: Teşvikler, isteklendirmeler, rağbet vermeler. |
Bediuzzaman Said Nursi 21.09.2009 |
Bayram Risâlesi
Ramazan gitti… Ruhumuzu öylesine bir hüzün kapladı ki, rahmet-i İlâhiye imdadımıza yetişmese bu hüzün bütün bir seneyi kaplayabilirdi. Evet, ramazanın sonunu bayram eylemese rahmet-i İlâhiye, bu Kur’ân ayının gidişi nasıl çekilirdi? Nitekim, Ramazan Risâlesi’nin 7. Nüktesi’nde ramazan için “Saltanat-ı rububiyet-i İlâhiyeye karşı ubudiyet-i beşeriyenin resmigeçit yapmasına en parlak, kudsî bir bayram hükmündedir” cümlesi kullanılmıştı. Yani kulluğunu yapan insanların kulluğunu gösterebileceği bir bayramdı Ramazan ayı. Böyle bir bayramı uğurlarken, ancak Ramazan Bayramıyla bir nebze olsun o hüzün yerini sevince bırakabiliyordu. *** Ramazan bayramı demişken, bir-iki yıl önce bayramla ilgili ilginç bir soru gelmişti aklıma. Risâle-i Nur’larda pek çok konuya özel telif edilmiş risâleler vardı. Gençler için Gençlik Rehberi, Hastalar için Hastalar Risâlesi, sonra Tabiat Risâlesi, Âyetü’l-Kübrâ… Bu gibi isimleri olanlar olduğu gibi, özel bir ismi olmamakla birlikte belli bir konuya hasredilmiş bahisler de vardı: 30. Söz ene ve tahavvülât-ı zerrât hakkındaydı, 30. Lem’â ism-i azâm risâlesiydi meselâ… Ramazan için de ona özel Ramazan Risâlesi vardı. İşte soru da tam bu noktada aklıma geliyordu: Neden bayrama özel bir risâle yoktu? Neden “Bayram Risâlesi” yoktu? Bu sorunun peşinden gittiğimde bir hakikatle karşılaştım. “Bir şeyi benim gör(e)memiş olmam onun yokluğuna delil olamaz”dı. Çünkü sorudan bir süre sonra, lâhikalardan bir mektubu okurken bu soruyu çözebilecek bir ipucu yakalamıştım. İki paragraftan ve iki-üç cümleden oluşan mektup, ilk paragrafında bir bayram tebriği belirtiyor, ikinci paragrafta çok kısa bir şekilde hizmetle ilgili bir mesele söyleniyordu. Acaba niye bu kısacık mektubu Bediüzzaman kıyamete dek okunacak Kur’ân tefsirine almıştı? Bu soruyu sorunca aklıma yukarıda bahsettiğim diğer soru geldi. Hemen ardından zihnimde şimşekler çaktı. İlk iş olarak oturup, Risâle-i Nurlarda, bilhassa lâhikalardaki bayramla ilgili bahisleri araştırmaya başladım. On, yirmi… O kadar çok bahis vardı ki biraz sonra araştırmayı bıraktım. O anda anladım ki Risâle-i Nur, Ramazanla ilgili Ramazan Risâlesini içeriyorsa, bayramla ilgili pek çok yer de içeriyordu. Evet, belki adı konmamıştı, belki tek bir risâlecikte toplanmamıştı, ama bir “Bayram Risâlesi” vardı. *** Bu noktayı akıldan uzak tutmayarak yapmış olduğum okumalarda diğer bir önemli hususla da yüz yüze gelmiştim. Nasıl ki Ramazan Risâlesi ramazanla ilgili önemli tuzakları âhirzaman Müslüman’ına anlatıyor, ölçüler veriyorsa, ‘bayram risâlesi’ diye nitelendirdiğim bahisler de bayramla ilgili aynı görevi hakkıyla yapıyordu. Hakikaten bilhassa lâhika mektuplarında genelde kısacık bir bayram tebriği yer alıyor, hemen akabinde bir ölçü veriliyor, bir tuzak deşifre ediliyordu. Sözgelimi Kastamonu Lâhikası’nda geçen bir mektup; “Aziz, sıddık, mübarek kardeşlerim, “Sizlerin bu bayram mânevî hediyeniz, bayramımı öyle bir tebrik etti ki, binler kederim olsaydı silerdi” cümleleriyle başlıyor, hemen ardından “manevî hediye”nin ne olduğu izah ediliyordu. “Mânevî hediye”, Risâle-i Nur talebelerinin yapmış olduğu hizmetlerdi. Bu kısacık mektuptan anlaşılıyordu ki Risâlelerle iştigal eden insanların bayramlarda da hizmetlerine devam etmeleri gerekiyordu. Hatta bu şekilde Üstadlarına (vefatından sonra ise Üstadın azîz ruhuna) onu memnun edecek bayram hediyeleri verebilmeleri mümkün oluyordu. Bu kısa mektup bayramı “tatil” olarak gören anlayışa karşı Risâle-i Nur talebelerini ne güzel uyarıyordu… Ramazan bayramınızı ve geride bıraktığımız Kadir gecenizi tebrik ederken, yine daha genel olarak bütün Müslümanları ilgilendiren, bayramı hakikî anlamına göre değerlendiren bir bahisle tamamlayalım yazıyı: “…bayramlarda gaflet istilâ edip gayr-ı meşrû daireye sapmamak için, rivayetlerde, zikrullaha ve şükre çok azîm tergibat vardır. Tâ ki, bayramlarda o sevinç ve sürur nimetlerini şükre çevirip, o nimeti idame ve ziyadeleştirsin. Çünkü şükür nimeti ziyadeleştirir, gaflet ise kaçırır.” (28. Lem’â)
|
AHMET TAHİR UÇKUN 21.09.2009 |
Bir bayram daha
Kum taneleri gibi savrulup giden hayatımız bir bayrama daha erişti. İçimizdeki rahmet ışığı, yorulan kalplerimiz, mutluluklar, hüzünler, zaman sermayemiz bayrama erişti. Yeryüzünde ve aş-ı âlâda her şey bir bayrama daha erişti. Arefe gününden başladı bayram sevinci Yusuf’un (as) kuyudan kurtuluşu gibi, Yakup’un (as) Yusuf’a kavuşma sevinci gibi Karşılıyoruz Ramazan-ı Şerif’in hediyesini Bir ay boyunca nefsin kötü arzularına “Dur” deyip Birbirimizle yakınlaştığımız, birbirimize yakınlaştığımız, paylaşımda bulunduğumuz o mübarek ay Bize giderken teşekkürü bırakıyor. Bir aylık sabır imtihanının hediyesi ve müjdesidir. Günahların mağfiret müjdesidir bayram. Çocukların yüzlerindeki masum tebessümdür. Evlerdeki temizlik ve tatlı yapma telâşıdır. Eli öpülen büyüklerin “El öpenlerin çok olsun” deyişidir. Camilerin bir gelin edasında mü’minler için süslenmesidir. Gözlerdeki mutluluk parıltılarıdır. Özlemle evlâdını bekleyen anne babanın hayır duasıdır. Özlemlerin sona ermesidir, Unutulanların hatırlanıp, dargınların barışmasıdır bayram. Sıla-i Rahim’dir, sevapların, uhrevîliklerin sağanak sağanak üstümüze yağmasıdır. Ezanların Bilâl-i Habeşî tadında okunmasıdır. Filistinli ve zulüm altındaki kardeşlerimizin huzura kavuşmasıdır bayram. “Tekabbelallahü minna ve minküm” (Allah, bizden ve sizden kabul buyursun) duâsıdır. Bu bayram aramızda olmayanların kabirlerinin ziyaret edilmesidir. Hapishanedekilere, dört duvarın bugün en güzel mekânı olmasıdır, Gökyüzünün onlara güneş saçmasıdır. Yetimlerin sevindirilmesi, muhtaçlara yardım edilmesidir bayram. Hastaların duâlarla memnun edilmesidir. Namaz ırmaklarına dalınmasıdır şevkle. Ellerin semaya açılıp şükürler etmesidir bayram. Günahsız geçen her günümüz, her ânımızdır bayram. Hz. Ali’nin (ra) buyurduğu gibi “Bugün orucu kabul, günahları mağfiret edilmiş olanların bayramıdır. Bizim için bugün de bayram, yarın da bayram. Kendisinde Allahu Teâlâ’ya isyan etmediğimiz hergün bayramdır. Akıllı her kişi zahire bakmayı terk edip, tefekkür ve ibret nazarıyla bakmalıdır.” Bu hakiki bayramları yaşayanlardan olmamız duâsıyla Ramazan Bayramımız kutlu olsun. |
ARZU KONAN 21.09.2009 |