M. Latif SALİHOĞLU |
|
En sondan, en başa doğru |
Başbakan Erdoğan'ın Cumartesi günkü kongre konuşmasında sıraladığı meşhûr olmuş yirmi kişilik isim listesine Said Nursî'nin ismini de dahil etmiş olması, bize göre hayırlı ve memnuniyet verici bir gelişme olmuştur. Zira, o konuşmada geçen “Bitlisli Said Nursî" isminin telâffuz edilmesinden sonra, Said Nursî medyanın, siyasîlerin ve de kamuoyunun nazarında birinci sıraya tırmandı ve en çok konuşulan isimlerden biri, hatta birincisi oldu. Ancak, bu sevindirici gelişme, bizleri yine de duygusallaştırmamalı, meseleyi objektif bir nazarla değerlendirmemizi engellememeli. Objektif bir nazarla bakıldığında ise, görünen umumî manzara şudur: 1) Tayyip Erdoğan, siyasî liderlik yolunda Said Nursî'den ilk defa söz ediyor. 2) Erdoğan, Menderes ve Demirel'den sonra Said Nursî'den müsbet mânâda söz eden üçüncü başbakandır. (Hafızamda kaldığı kadarıyla, Tansu Çiller de, 1993'teki "Kocatepe Mevlidi" vesilesiyle bir kutlama telgrafı göndermişti.) 3) Tayyip Erdoğan, Said Nursî ismini, yirmi kişilik isim listesinin en sonunda zikretti. Üstelik, "Bitlisli Said Nursî" diyerek dünyaya yayılan bütün beşeriyete mal olan "Bediüzzaman Said Nursî" ismini bir bakıma lokalize etti. Zira, bu ismin başına şimdiye kadar kimsenin çıkıp "Bitlisli" tâbirini koyduğu pek vâki değil. 4) Erdoğan, "Said Nursî" isminin önüne ayrıca bir ince ayarla nüanslar koydu ve diğerlerinden farklı tek istisna olarak "Seversiniz sevmezsiniz, beğenirsiniz beğenmezsiniz, görüşlerini kabul edersiniz etmezsiniz..." bariyerini kurdu. 5) Ancak, herşeye rağmen, Said Nursî isminin zikredilmesiyle birlikte, kongre salonunda bir alkış ve tezâhürat tufanı koptu. Yirmi kişilik isim listesinin en sonundaki Said Nursî, bir anda listenin başına geçip oturdu. Oturmaya da devam ediyor. Siyasiler, yazarlar, gazeteciler, yorumcular günlerdir ondan bahsediyor. Kitleler, en fazla bu ismin uyandırdığı heyecan ile dalgalandı. Siyaset âlemi, hatta diplomasi câmiası günlerdir Said Nursî ismi ile çalkalanıp duruyor. 6) Bakalım, siyaset cenahında ve özellikle iktidar kanadında bu çıkışın devamı nasıl gelecek? Zira, siyasette sözünün arkasında durmak ve sahip çıkılan bir dâvânın takipçisi olmak, yani devamını getirmek, fevkalâde önemli bir husustur.
Fikri Sağlar'dan zıt isimler çıkışı
Hatırlamakta fayda var: Kültür Bakanı (1991–94) Fikri Sağlar, zıt fikir sahiplerinin eserlerini kütüphanelere taşıyan ilk isimdir. "Said Nursi, Nazım Hikmet... sizi Hakkâri Kütüphanesi'nde bekliyor" tarzındaki afişler, hafızalardaki tazeliğini koruyor. Erdoğan'ın bugün yaptığı çıkışın bir benzerini vaktiyle Fikri Sağlar yapmıştı. Bu vesileyle, Erdoğan gibi Sağlar'ı da bir kez daha tebrik ediyoruz.
Tarihin yorumu 6 Ekim 1923
Damat Ferit ve İstanbul
Tarihte ender rastlanan tevâfuklardan biri de şudur: İstanbul'un İngiliz işgalinden kurtulduğu aynı gün (6 Ekim 1923) içinde, işgalcilere en çok yaranmaya çalışan sadrâzamlardan Damat Ferit Paşa Fransa'nın Nis şehrinde öldü. Garip bir tecellidir ki, Damat Ferit ile İstanbul'un 1919–23 yıllarındaki hayat manzarası tam bir tenakuz teşkil ediyordu. Genel tabloda tam bir "zıt paralel"lik durumu gözlemleniyordu. Zira, İstanbul'un 1919 yılı başlarında işgale uğramasıyla birlikte, Damat Ferit'in yıldızı parlamaya başladı. İngiliz yanlısı Paşa, işgalin koyulaştığı dönemde kısa aralıklarla tam beş kez Sadrâzamlık yaptı. İngilizlere (ayrıca Ermenilere) yaranmak için Boğazlıyan Kaymakamının idamı, İzmir'in Yunan kuvvetlerince işgal edilmesi, Kuvâ–yı Milliyeye karşı Kuvâ–ı İnzibatiyenin kurulması, Anadolu'daki millî direnişe karşı Şeyhülislâmlık fetvâsının yayınlanması ve nihayet 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşmasının imzalanması, Damat Ferit Paşanın Sadrâzamlık devresinin belli başlı icraatlarındandır. İstiklâl Harbinin zafere doğru gittiği ve İstanbul işgalinin de iyiden iyiye zayıfladığı 1922 yılı Eylül ayı sonlarında, Damat Ferit, ailesiyle birlikte İstanbul'dan firar ederek Fransa'ya sığındı. Kısacası denilebilir ki: Damat Ferit'in yıldızı parladıkça İstanbul'un semâsı kararmış; İstanbul'un semâsı aydınladıkça da, Damat Ferit'in yıldızı sönmeye yüz tutmuştur. Neticede, İstanbul yeniden dirilerek hürriyetine kavuştuğu gün, Damat Ferit de ölüp gitmiş bu âlemden. 06.10.2009 E-Posta: [email protected] |