M. Latif SALİHOĞLU |
|
Açılımı yasak konular |
Yasaklara sığınmak, yasakları savunmak, yasakçı bir zihniyeti yaşatmak, dünyada olduğu gibi Türkiye'de de giderek imkânsız hale geliyor. Gerek teneffüs edilen hürriyet ve demokrasi havasının vermiş olduğu cesaret ve gerekse teknolojinin sağladığı imkânlar sayesinde, yasakçı cereyanlarla mücadele bir hayli kolaylaşmış durumda. Bu sebeple, tabu ve totemlere artık rahatlıkla ilişilebiliyor, yıllarca telâffuz edilmesi bile cürüm telâkki edilen meseleler, tartışma gündemine kolaylıkla getirilebiliyor. Ancak, yine de kapalı kutu gibi duran, ilişilmesi, hatta konuşulup tartışılması yasak veya sakıncalı addedilen daha nice konular var önümüzde. Yasaklanma, ya da tabulaştırılma sebebiyle de, halkımız ve bilhassa yeni nesiller bu konuların mahiyetini tam olarak bilemiyor. Bunları bilmek her vatandaşın en temel hakkı (bilgi edinmesi hakkı); ancak, doğru bilgilere ulaşılması şimdilik neredeyse imkânsız. İşte bu sakıncalı, yahut tabu addedilen noktalardan birkaç örnek: 1) Lozan'ın içyüzü, yahut Lozan'ın gizli gündemi. Görüşmeler esnasında ortaya çıkan Hahambaşı Haim Naum'un rolü, resmî görevi ve İsmet Paşaya tesiri. 2) Misâk–ı Millî sınırları içinde yer alan, ancak Lozan'da (1923) kısmen, iki sene sonra ise tamamen kaybedilen Musul meselesinin içyüzü. 3) Birinci Meclis'te (1920–23) yer alan, ancak Lozan kararlarının oylanmasından kısa bir süre önce diskalifiye edilen "İkinci grup"taki milletvekillerinin, bir süre sonra tamamen dışlanmalarının ve neredeyse hainlerle bir tutulmasının temel sebepleri. 4) Latife Hanımın sır mektuplarının ve TTK'ya emanet edilen özel belgelerinin—vasiyetine rağmen—niçin açılmadığının ve özellikle kamuoyundan niçin gizlendiğinin asıl sebebi. 5) Terakkiperver Fırkası (1925) ile Serbest Fırkanın (1930) kurulduktan kısa süre sonra kapatılmasının ardındaki temel gerçekler. 6) Medreselerin kapatılması, hilâfetin lağvedilmesi, Kur'ân harfleri ile Muhammedî ezanın yasaklanması fikri nereden çıktı? Bunların mevcudiyeti cumhuriyet rejimi ile bir zıtlık mı teşkil ediyordu? Son iki maddenin serbest kalmasıyla rejim mi çöktü, yahut Cumhuriyet zarar mı gördü? Diğer ilk iki maddenin tartışma gündemine getirilmesi bile mümkün görünmediğine göre, Türkiye'de "açılım"ı halen yasak olan konular var demektir. Yeni jenerasyon bunları da bilmesi lâzım ki, adımını doğru atsın ve yanlışlıkla yaş tahtalara basmasın. Tabiî, Türkiye'de yasak olan daha birçok konu, daha birçok temel hak ve hukuk meselelerimiz var. Zaman içinde bunların dökümünü de yapmak gerekir. İlânihâye yasak olamaz ki...
Tarihin yorumu 23 Eylül 1954
Bir keskin muhalif: Hüseyin Cahit
Eski İttihatçılardan CHP'li Hüseyin Cahit Yalçın, Demokrat Parti aleyhinde yazdığı hakaretamiz yazıları sebebiyle tutuklanarak Üsküdar Cezaevine gönderildi. (23 Eylül 1954) Ne var ki, bu durum DP'lilerin fikir hürriyetini kısıtladığı şeklinde yansıtıldı. O günkü medyanın neredeyse tamamı tarafından DP aleyhinde bir kampanya başlatıldı. Muhalefet partisi CHP'nin de aynı cephede yer almasıyla birlikte, iktidar aleyhindeki tepkiler alabildiğine şiddetlendi. Bu gerilimi fırsata dönüştürme hevesine kapılan CHP lideri İsmet Paşa, yaklaşık iki ay sonra Üsküdar Cezaevine giderek Hüseyin Cahit'i ziyaret etti. Oysa, vaktiyle kendi partisi de aynı Hüseyin Cahit'i yine aynı sebeple üstelik İstiklâl Mahkemesinde yargılayarak cezalandırmıştı. CHP'yi eleştirdiği için 1925'te Çorum'a "müebbed sürgün" cezasıyla gönderilen Hüseyin Cahit, 1926'da çıkartılan aftan yararlanarak serbest kaldı. Ancak, M. Kemal'in ölüm tarihi olan tâ 1938 yılı sonlarına kadar siyasetin dışında kalmaya mecbur edildi. Medyanın son derece tarafgir olan desteği, muhalefet partisinin bu işi serrişte edip durması, iktidar partisini sıkıntıya soktu. Bu sıkıntıyı katmerleştiren bir başka gelişme ise, Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın da Hüseyin Cahit meselesinde İsmet Paşa ile aynı çizgide buluşması oldu. Bayar, kendisinin de kurucusu olduğu DP'ye demediğini bırakmayan Hüseyin Cahit'i, anayasanın kendisine verdiği yetkiye dayanarak cezasını kaldırdı. Böylelikle, hayatının hemen her safhasında aykırı bir tip ve muhalif bir tavır koymakla tanınan Hüseyin Cahit, ömrünün son demlerini ise Demokrat Partiyi tenkit etmekle geçirdi. Ölüm tarihi, 8 Ekim 1957. * * * Aykırı damarları hemen her dönemde depreşen Hüseyin Cahit, ilk muhalefetini Sultan II. Abdülhamid'e karşı sergiledi. Hatta öyle ki, Sultan'ı bombalı sûikast ile öldürmek isteyen teröriste rahmet okuyan Tevfik Fikret'le aynı kulvara girdi ve birlikte neşriyat faaliyetinde bulundu. Sultan Abdülhamid'e karşı İttihatçıların safına giren Hüseyin Cahit, 31 Mart Vak'ası esnasında öldürülmekten şans eseri kurtuldu. Onun yerine, yanlışlıkla bir başka kişi, Lazkiye mebusu öldürüldü. Ancak, kısa süre sonra İttihatçılarla da arası açılan Hüseyin Cahit, kendi partidaşlarını da tenkit etmeye başladı. Hatta, bu sebeple başında bulunduğu Tanin gazetesi de bir müddet kapatıldı. İşgal yıllarında Malta'ya sürgün edilen Hüseyin Cahit, serbest kalıp Ankara'ya döndükten sonra da, iktidara çöreklenen tek parti zihniyetiyle mücadele etti. Bir taraftan da eski bazı İttihatçı arkadaşlarını savunma cihetine gitti. Bu yüzden de, cezalandırılmaktan kurtulamadı. Son derece karmaşık ve çalkantılı bir fikir ve siyaset hayatı yaşayan Hüseyin Cahit'in en çok muhalif olduğu cephe ise, Meşrûtiyet yıllarında Ahrarlar, Cumhuriyet döneminde de Demokratlar oldu. Kendisinin ne maksatla, nereye dayanarak ve kimin hesabına bu keskin muhalefeti yaptığı ise, tarihin sırlı dosyaları arasında bulunuyor. 23.09.2009 E-Posta: [email protected] |