Basından Seçmeler |
Suriye’ye verilen vize
Suriye sınırındaki köylerin ortasından geçen dikenli tellerin ayrı düşürdüğü akrabaların vizesiz geçiş yaparak bayramlaşma imkanı bulmaları bölgenin husumete dayalı siyasi bölünmüşlüğünü sona erdirmese de normalleşmeye dönük önemli bir adım. Sonuçta bizi bölgeden ayırmak için örülen duvar aslında Ortadoğu’yla ortak tarihimize, kültürümüze yabancılaştıran bir engel. Bu duvardan alınacak her taş kültürel geçişkenliği sağlamada bir gedik açacaktır. Diğer tarafta Ortadoğu gibi denklemlerin hayli karmaşık olduğu bir bölgede her şey bu kadar basit ve tek düze değil elbette. Suriye açılımının büyük fotoğraftaki anlamını doğru okumadan, meseleyi, vizenin sembolize ettiği iyimser tablodan ibaret saymak da bunu bir imkan olarak ele alıp değerlendirme imkanınını kaçırmak da hata olur. Suriye’yle yakınlaşmanın vizelerin karşılıklı olarak kaldırılması noktasına vardıracak kadar ilerletilmesinin Batı’da tepki çekmemesi, hele Amerika’nın en azından sessiz kalması nasıl açıklanabilir? Daha yakın zaman önce Amerika’nın Suriye’yi müdahale etmekle tehdit ettiği, İsrail’in fiili saldırıda bulunarak bazı tesislerini bombaladığı hafızalarda tazeleğini koruyor. İsrail’le barış yapmamış Arap ülkesi olarak Batı’nın gözünde “kötü adam”ı oynayan Suriye’nin, Amerika’nın bölgedeki en önemli müttefiki Türkiye ile bu denli yakınlaşmasının anlamı geleceğin Ortadoğu tasarımıyla yakından ilgili. Hatırlanacak olursa Irak ve Suriye Baas ideolojisiyle yönetilen iki komşu (idi). Her ikisi de Arap dünyasında laik-sosyalist rejimleri ve Arap milliyetçiliği ile diğerlerinden ayırt edici biçimde farklı özelliklere sahipti. Yine her ikisi de İsrail karşıtlığını en sert biçimde kullanarak iç ve dış politikada önemli konum kazanmışlardı. Irak Batı’nın desteği ile İran’a saldırarak geçici destek görse de özellikle soğuk savaşın bitimiyle birlikte her iki Baascı rejim de “sistem dışı” kaldı. Sistem dışı kalan iki rejimden biri olarak Irak askeri müdahale ile cezalandırıldı. Dahası özellikle sistem dışı kalmaya adeta teşvik edilerek müdahale meşrulaştırıldı. Dünya kamuoyunda Saddam rejiminin insan hakları ihlalleri gündemde tutularak cezalandırılmasına destek sağlandı. Bunlar arasında sembolik değeri en yüksek olan katliam olarak Halepçe’de binlerce Kürt vatandaşının kimyasal silah kullanılarak imha edilmesi hafızalardan hiç silinmedi. Irak’ın ABD tarafından işgal edilip Saddam’ın devrilmesi, 11 Eylül sonrası Bush stratejisinin hayata geçirilmesi için bu türden günahları meşrulaştırıcı gerekçe olarak propaganda malzemesi yapılması sayesinde gerçekleştirildi. Bush sonrası Amerika’nın Ortadoğu stratejisinin, daha çok yeni ittifaklar kurmaya dayandırılacağının ip uçları daha önce de verilmeye başlanmıştı. Her ne kadar çok somut sonuçlar elde edilemese de Suriye’nin yine Türkiye’nin çabalarıyla İsrail’le görüştürülmesi, Ortadoğu’yla ilgili zirveye çağrılması bugünkü adımın halkalarından bazıları. Askeri müdahale ile parçalanarak cezalandırılan ve yine ABD’nin askeri vesayeti altında sisteme dahil edilen Irak modelinin farklı versiyonu Suriye’ye uygulanmaya çalışılıyor. Suriye’de petrol olsaydı muhtemelen oraya da benzer yöntemler uygulanabilirdi. Suriye hem İran ittifakından koparılmak hem de Türkiye aracılığı ve yardımıyle sisteme dahil edilmek isteniyor. Sistemin bölgede gerçekleştirmeye çalıştığı ‘ittifak geliştirme stratejisi’nde Türkiye’ye önemli görev düştüğü açık. Türkiye muhtemelen bu durumu değerlendirmek isteyerek kendi inisiyatif alanını açmanın yolların aramak isteyecektir.. Türkiye’ye verilen bu inisiyatif alanının sınırlarının ne olduğunu zaman gösterecek. Türkiye kendi oyununu kurabilecek irade ve vizyona sahip olursa süreç başka türlü de şekillenebilir. Şimdilik görünen bir tür icazetle bölgede aracı rolü üstlendiğidir. Saddam’ın Halepçe’de beş bin Kürt’e uyguladığı katliamı unutmayan ve hesabını soran Batı kamuoyu Suriye’nin sisteme dahil ediliş sürecindeki geçmiş “günahları”nı adeta unutmuş görünüyor. Suriye Baas rejiminin ne antidemokratik oluşu ne de Hama olayları sırasında Halepçe’den kat kat fazla sayıda Müslümanın katledilişini hatırlamak bile istememesi ilginç olmalı. Olaylar geçmişte kalsa bile bugün sayıları yüz binleri bulan Suriye vatandaşı ülkesine dönememekte, yönetimle onurlu bir barış yapmak isteyen İhvan yönetimi muhatap bile alınmamaktadır. Suriye’de hâlâ İhvan üyesi olmak idamla yargılanmak anlamına gelmektedir. Her şeye rağmen Türkiye ile yakınlaşma Suriye’nin normalleşmesine, kapalı rejim olmaktan çıkmasına katkıda bulunabilir. Buna en çok ihtiyacı olan Suriye halkıdır. Baba Esad dönemine göre özgürlükler konusunda çok daha olumlu gelişmeleri gerçekleştiren Beşşar yönetiminin atması gereken çok adım var. Vizenin kaldırılışı Suriye’nin “sisteme dönüş vizesi”dir. Hepsinden önemlisi, Şam ve İstanbul’un, Arap ve Türk’ün tekrar birbirini tanımasına katkıda bulunması kalıcı bir kazançtır. Türkiye ise bu süreçte icazetle rol mü oynayacak yoksa kendi inisiyatifini geliştirerek aktör mü olacak, bunu zaman gösterecek.
Akif Emre Yeni Şafak, 22.9.2009 |
23.09.2009 |
Erdoğan açılıma nereden başlamalı?
Ak Parti içinde de: Bugüne kadar kendi partilerinin attığı demokratikleşme adımlarını hiçbir biçimde anlamayan; siyasi mücadele içinde oldukları odaklarla aynı zihniyeti paylaşan; açıkça dile getiremese de “Memleket satılıyor”, “Kürt Açılımı zararlı”, “Alevi açılımı yanlış” diye düşünen; şartlar başka türlü gelişseydi rahatlıkla CHP veya MHP’de de bulunabilecek çok kişi var. En iyimser ifadeyle bir “kafa karışıklığı” durumu söz konusu. Derin propagandanın gücü mü dersiniz, devletçi damarın açığa çıkması mı, resmi ideolojinin muhafazakarlık kisvesiyle tezahürü mü, yoksa basitçe basiretsizlik mi, ama böyle bir sorun var. Ve bu sorun, parti üst düzey yöneticilerinde, tabanda ve hatta partiye strateji önerenler arasında bile mevcut. *** Bu ülkede her kesim derin propagandayla az veya çok enfekte olmuş durumda. Şimdi Ak Parti Hükümeti, Türkiye’nin seksen yıldır kanayan derin bir yarasına neşter vurmaya hazırlanıyor. Ve bunun için tereddütleri gidermeye çalışıyor. Ama kendi içindeki ittihatçı veya ulusalcı hastalığı tedavi etmeden bunu yapması mümkün değil. *** Ak Parti eğer sorunu çözecekse kendisinden başlamalı. “Demokratik Açılım”ın çözüm getireceğine önce kendi parti örgütüne anlatmalı. Parti örgütü derken “yukarıları” kastetmiyorum. Dışı muhafazakar demokrat ama içi statükocu ve bürokrat olan “devlet tecrübesine sahip” üyelerine bu yaştan sonra demokratik açılımı anlatamaz. Onlar dikkatle dinleyip hak veriyormuş gibi yaparlar, ama her fırsatta reform iradesini çürütmeye çalışırlar. Üstelik bunu çoğu kez farkında bile olmadan devletçi refleksle yaparlar. Ak Parti onlarla hiç zaman kaybetmeden, tabanına yönelmeli. Derin propagandanın kirini silmeye oradan başlamalı. Ancak ondan sonra “Milli Görüş”çüsünden Kürt’üne, ülkücüsünden solcusuna kadar diğer kesimlere söyleyeceği sözü olur. Berat Özipek, Star, 22.9.2009 |
23.09.2009 |