Şaban DÖĞEN |
|
Onu, doğru sözlülüğü kurtardı |
Bayram yazıları sebebiyle geçtiğimiz Cumartesi günü devamını bir başka yazıya bıraktığımız Hz. Ka’b’la ilgili hâdiseye bugün devâm edelim: Dünya dar gelmeye başlamıştı Hz. Ka’b’a (ra). Herkes yan çiziyor, kimseyle iki kelâm edemiyordu. Birgün amca oğlu, çok sevdiği insan Ebû Katade’nin yanına gitmiş, selâm verdiği halde cevabını alamamıştı. “Ey Ebû Katade! Allah için soru-yorum. Allah’ı ve Resûlünü (asm) ne kadar sevdiğimi biliyor musun?” diye sormuş, yine cevap alamamış, ancak ısrarı üzerine, “Allah ve Resûlü (asm) daha iyi bilirler” diye karşılık vermiş, başka da bir kelime etmemişti. Birgün çarşıda dolaşırken yiyecek satmak için Medine’ye gelen bir Şam kıptîsi, yanına yaklaşmış, eline bir mektup tutuşturmuştu. Mektup Gassan Meliki’nden geliyordu. Kendisine uygunsuz davranıldığını belirttikten sonra “Allah sizi hukukun çiğnendiği, kıymetin bilinmediği bir yerde bırakmasın. Yanımıza gel, size ikram ederim” diyordu. Hz. Ka’b, “Bu da başıma bir belâdır” deyip mektubu ateşe atıp yakmıştı. Aradan tam kırk gün geçmiş, bir elçi gelip, Resûl-i Ekrem’in (asm) eşinden ayrı oturmasını emrettiğini söylemişti. “Ne yapacağım, onu boşayacak mıyım” dediğinde, “Hayır, ondan ayrı oturacaksın, boşamayacaksın” denilmişti. Hz. Ka’b, eşini anne babasının yanına göndermiş, Allah’ın hükmü gelinceye kadar birlikte kalmalarını söylemişti. Böylece aradan tam elli gün geçti. Ellinci gecenin sabahında evinin damında sabah namazını kılmış, yeryüzünün onca genişliğine rağmen dar geldiği o günlerde Sel’ Dağından bir ses, “Ey Ka’b bin Malik! Müjde müjde!” diye seslenmişti. Allah Resûlü (asm) sabah namazını kıldıktan sonra Hz. Ka’b ve diğer iki arkadaşının tevbelerinin kabul edildiğini ilân etmiş, halk da koşarak bu müjdeyi ulaştırmaya çalışmış, müjdeyi ilk önce Sel’ Dağından seslenip ulaştıran kişiye sevincinden üzerindeki iki elbiseyi çıkarıp hediye etmişti. Oysa o gün için bu iki elbiseden başka bir elbise de yoktu. Emanet iki elbise alıp hemen Allah Resûlü’nün (asm) yanına koştu. Halk bölük bölük onu karşılıyor, tevbesinin kabulünü tebrik ediyor, “Allah’ın affı kutlu olsun” diyorlardı. Mescid’e gittiğinde Allah Resûlü’nün (asm) ashabın ortasında oturduğunu gördü. Talha bin Ubeydullah yerinden fırlayıp koşarak Hz. Ka’b’ın elini sıkıp tebrik etti. Mecliste selâm verdiğinde Allah Resûlü’nün (asm) yüzünün sevinçten parladığını görmüş, “Annen doğurduğu gündenberi üzerinden geçen günlerin en hayırlısıyla müjdelerim” buyurduğunda, sevincinden yerinde duramaz olmuş, “Ya Resûlallah, sizin tarafınızdan mı, Allah tarafından mı?” diye sormaktan kendini alamamış, Allah Resûlü de (asm) “Benim tarafımdan değil, Aziz ve Celil olan Allah tarafından” buyurmuştu. Bunun üzerine Hz. Ka’b, “Ya Resûlallah! Tevbemi tamamlamak için bütün malımı Allah ve Resûlü (asm) yolunda tasadduk edeceğim” dediğinde Allah Resûlü (asm), “Malından bir kısmını yanında bırakman senin için daha hayırlıdır” buyurmuşlardı. O da Hayber’deki hissesini elinde bırakıp diğerlerini bağışlıyor, “Ya Resûlallah, Allah beni ancak doğru söylemem sebebiyle kurtardı. Hayatta kaldığım sürece doğru söylemek ancak tevbemin devamı olacaktır” diyordu. Gelen âyetlerden o ve onun gibilerle ilgili olan âyetler şu meâldeydi: “Haklarındaki hüküm geri bırakılmış olan üç kişiye de Allah tevbe nasip etti. Öyle ki, yeryüzü, o kadar genişliğiyle beraber onlara dar gelmiş, kalpleri sıkıştıkça sıkışmış ve Allah’ın azabından kurtulmak için O’ndan başka sığınacak bir yer olmadığını anlamışlardı. Sonra Allah onlara pişman olup dönmeleri için tevbe nasip etti. Muhakkak ki Allah, tevbeleri çokça kabul edici ve kullarına merhamet edicidir. Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun.” (Tevbe Sûresi: 118-119.) 23.09.2009 E-Posta: [email protected] |