Şaban DÖĞEN |
|
Gazadan geri kalınca |
Tebük Seferine çıkıldığı günlerdi. Hâli vakti yerindeydi. İmkânları fazlasıyla vardı. Hatta iki bineğe sahipti. Ancak zaman hasat mevsimiydi. Hava alabildiğine sıcaktı. Gölge ise alabildiğine büyük bir nimetti. O ise bunlara düşkündü. Allah Resûlü (asm) diğer seferlerde gideceği yeri bildirmediği halde bu defa yerin uzaklığı sebebiyle açıkça söylemiş, ona göre hazırlık yapılmasını istemişti. Buharî ve Müslim’de anlatıldığına göre1 Ka’b bin Malik’ti bu kişi. Ka’b’ın başından geçenler oldukça ilginçti: Herkes hazırlığa girdiği halde hazırlanmak için çıkar, “Vakit var. Nasıl olsa hazırlanırım” der, bir türlü hazırlanamaz, hiçbir şey yapmadan geri dönerdi. Bir iki derken bir de bakar ki, işi ciddî tutan mü’minler birgün erkenden yola çıkıvermişler. Henüz hiçbir hazırlığı yok Hz. Ka’b’ın. O günden sonra da ne kadar hazırlık yapmak için yola çıkmışsa da yapamadan dönmüştü. Savaş daha başlamamıştı. Arkalarından yetişmeyi de düşünmüş, fakat bunu da başaramamıştı. Artık yapayalnız hissediyordu kendini Hz. Ka’b. Ortada münafıklık damgası yiyen bir kısım kimselerle mazur görülen bir kısım âciz kimseler kalmış, onları gördükçe yaptıklarına bin pişman olmuş, kendini için için yemişti. Ama bir kere olan olmuş, gazaya katılamamıştı. Tebük’e vardıklarında Allah Resûlü (asm) Ka’b bin Malik’i sormuş, Selime Oğullarından birisi, “Cübbelerine ve endamına bakıp gururlanması onu yola çıkmaktan alıkoydu” demiş, müdahale eden Hz. Muaz bin Cebel, “Ne çirkin söyledin!” diye karşılık vermiş, Resûlullah’a (asm) yönelip, “Ya Resûlallah, vallahi onun hakkında iyilikten başka birşey bilmiyoruz” demiş, Allah Resûlü de (asm) sessiz kalmıştı. Allah Resûlünün (asm) Tebük’ten döndüğünü öğrendiğinde Hz. Ka’b’ı bir korku sarmıştı. Şimdi ne yapacaktı? Sefere gidemeyişini nasıl açıklayacaktı? Yalanla geçiştirmeyi düşünmüş, fakat bir türlü aklına yatmamış, sonunda doğru söylemeye karar vermişti. Nihayet Allah Resûlü (asm) seferden dönmüş, Mescid’de iki rekât namaz kılmış, sonra da halkın işlerini görüşmeye başlamıştı. Sefere katılamayan seksen küsûr kişi vardı. Bunlar bir bir gelmiş, niçin gazaya katılamadıklarının mazeretlerini söylemiş, yemin etmişlerdi. Allah Resûlü de (asm) onlarla biat etmiş, istiğfar etmiş, iç yüzlerini ise Allah’a havale etmişti. Sıra Hz. Kâb’a gelmişti. Hz. Kâ’b doğruyu söylemiş, gazaya katılmaması için hiçbir mazereti olmadığını ifade etmiş, Allah Resûlü de (asm), “İşte bu doğru söyledi. Haydi kalk, hakkında Allah’ın hükmü vahyedilinceye kadar bekle!” buyurmuştu. Selime Oğullarından birçok kişi arkasına takılıp daha önce hiçbir suç işlemediğini, niye özür beyan etmediğini, Allah Resûlü’yle (asm) istiğfar etmesinin yeterli olacağını söylemiş, azarlamışlardı. Fakat Hz. Ka’b bunlara aldırmamış, kendi durumunda bulunan kaç kişi olduğunu sormuş, onlar da iki kişi bulunduğunu belirtmişlerdi. Allah Resûlü (asm) bu üç kişiyle konuşulmasını yasaklamıştı. Bakalım sonrâ neler olacaktı? Bunun üzerinde de inşaallah daha sonra duralım. Dipnot: 1. Riyazü’s-Salihîn, 1:27 (Hadis no: 21; Buharî ve Müslim’den). 19.09.2009 E-Posta: [email protected] |