Ali FERŞADOĞLU |
|
Ekonominin itici gücü: Zekât |
Zekât, bir başka açıdan incelendiğinde, iktisadî, yâni ekonomik hayatın bir itici gücü olduğu da anlaşılır. Zekât, üzerinden bir sene nisap miktarını geçen para ve altına düşer. Diyelim ki, bir insanın milyarlarca lira parası vardır. Bir kısmını yiyerek, bir kısmını da zekât vererek onu kısa zamanda eritir. Zekât vermek demek, “yatan-durağan” olanı piyasaya sürmektir. Bir mânâda parayı kaçırmaktır. Zekât, iş yeri, fabrikaya düşmez. Ancak, nemâları için zekât verilebilir. Dolayısıyla, zekât vermemek için nisap miktarından fazla olan “durağan” paralar kaçırılacaktır. Böylece yeni yeni iş sahaları açılır. Cemiyet zenginleşir. Fakirler de iş sahibi olur; çalışır ve alınlarının teriyle kazanırlar. Zekât, endirekt olarak cemiyetteki ferdlerin birbirine itimat etmesini sağlar; onları müteşebbis yapar. Küçük tasarruflar, bir iş, bir atölye veya bir fabrika kurmaya yetmemektedir. Tasarrufların para ve altın cinsinden saklanması zekâtı gerektirir. Zekâttan kurtulmak için tasarrufları değerlendirmelidir. Bunun için müteşebbis olmak, ortaklıklar kurmak gerekir. Bunun için de biribirine güvenmek gerekir. Dolayısıyla doğru ve güvenilir olmak kaçınılmazdır. Zekât emeğini, paranı, bir yerde “canın yongası”nı vermek demektir. Şu halde, “vermek ve paylaşmak” zekât emrini yerine getirmekle öğrenilir. Zekât vermek demek, madde bağımlılığından, cimrilikten kurtulmak demektir. İslâm insanları refaha, kalkınmaya teşvik eder. Zekâtta bu özellik vardır. Çünkü zekât verebilmek için maddeten belli bir seviyede olmak gerekir. “Veren el, alan elden hayırlıdır” hadis-i şerifinde de kalkınmaya teşvik vardır. Şu halde, fakir insanlar da, zekât verebilmek, İslâmın bu şartını yerine getirebilmek için gayret ve şevkle çalışacaklardır. Demek zekât, fakirliği izâle ederken, refah toplumunu da teşekkül ettirmektedir. Gayet tabiîdir ki, zekât sadece para ile verilmez. İnsana ihsan edilmiş çeşitli nimetler vardır. Bunlar ilimdir, kuvvettir, çeşitli istidat ve kabiliyetlerdir. Bunların da kendilerine göre zekâtları vardır. İlmin zekâtı öğretmek, öğüt vermektir. Gücün zekâtı, zayıflara yardım etmektir; onları zâlimlerin, haksızların pençesinden kurtarmaktır. İstidat ve kabiliyetlerin zekâtı, onları insanlığın emrine vermek, faydasına sunmaktır. Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “İmân edip güzel işler yapan, namazı dos doğru kılıp zekâtlarını hakkıyla veren kimselerin ise, muhakkak Rableri katında mükâfatları vardır. Onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” 1 Hırs, insanı yer bitirir. Onun zararı sadece kendisine değil, çevresine de dokunur. Bir hadiste hırsın insanda meydanda getirebileceği zararlar şöyle anlatılır: “Kişide mal hırsının, şeref ve mevkî düşkünlüğünün dinine yaptığı zarar iki aç kurdun yaptığı zarardan daha büyük olur.” 2 Bunun gibi daha bir çok hadis-i şerif ve âyet-i kerimeler buna işaret ederek, hırs duygusunu törpüler, iyiye kanalize eder. Sözkonusu hadis-i şerifte hırsın, “aç kurtlar”a teşbih edilmesi gerçekten enteresandır. Çünkü hırs, insanı aç bir kurt gibi yer bitirir. İyi hasletlerini yok eder. Onu kötü huyların kurt gibi canavar dişlerine teslim eder!
Dipnotlar: 1- Kur’ân, Bakara, 277.; 2- Tirmizî, Zühd: 43. 19.09.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |