28 Eylül 2009
Anasayfa| Güncelr| Dünya| Ekonomi| Spor| Görüş| Lahika| Röportaj| Yazarlar | Ramazan | Gün Gün Tarih
M. Latif SALİHOĞLU |
|
Son şehzâde ile yeni bir başlangıç |
Cumartesi günü dedelerinin yanına defnedilen 97 yaşındaki "son şehzâde" Ertuğrul Osman'ın cenaze merasimi, mahşerî bir kalabalığa sahne oldu. Cenaze namazının kılındığı Sultanahmet Camii ile defin merasiminin yapıldığı Çemberlitaş'taki Sultanlar Türbesi arasında hüzünlü, ama aynı zamanda coşkulu bir insan seli oluştu. Şehzadenin tabutu parmakların ucunda taşındı. Cenaze merasimine katılan insanlar bol bol duâ etti, hem merhuma, hem de ceddine rahmetler okudu. İnsanlarımız, oradan adeta ayrılmak istemiyordu. Cenaze vesilesiyle gelenler, Osmanlıyı ruhunda, vicdanında, dem ve damarlarında doyasıya hissetmek istiyordu. Zaman zaman polisin müdahalesi kaçınılmaz oldu. Bütün bunlar neden acaba? Belli ki, bu millet Osmanoğullarını unutmadı. Her türlü menfî propagandaya rağmen, onları aklından çıkarmadı, kalbinden silmedi. Saltanat kaldırılalı 85 sene oldu. Saltanat devam etseydi şayet, Sultan II. Abdülhamid'in torunu olan Şehzade Ertuğrul padişah olacaktı. Zaten, padişahlara yakışır bir törenle uğurlandı. Ne var ki, kader–i İlâhî başka türlü tecelli etti. Osmanlı Hanedanının bütün fertleri 1924 Martında hudut harici edildi. Nereye gidecekleri belli değildi. Nasıl geçinecekleri, güvenliklerinin nasıl sağlanacağı, onları sürgün edenlerin umurunda bile değildi. Çok vahşî ve zalimane bir yöntemle bütün hanedan sınırdışı edildi. Oysa, burası onların asıl vatanlarıydı. Hatta, şu mübarek Anadolu ve Rumeli toprakları onların sevk ve idare ettiği İslâm orduları tarafından fethedilmişti. Buna rağmen, insanlık dışı bir muameleye tabi tutularak meçhûl bir gurbete gönderildiler, hatta meçhûl bir âkıbete sevk edildiler. Onları bilinmezler diyarına gönderen zihniyete göre, "Ne halleri varsa görsünler." Gitsinler ve bir daha da geri dönmesinler. Hakim zihniyet, onları muvakkaten bu diyârdan sürdü, ancak onlara duyulan sevgi ve saygıyı yüreklerden silemedi; bundan sonra da silemez. Zira, o hanedan 600 küsûr sene bu vatanda icraat yapmış, dünyanın neredeyse yarısında fütûhatta bulunmuş ve İslâm tarihi boyunca dine en büyük hizmeti şerefle ve iftiharla ifa etmiş bir hanedandır. Esasında, onlara revâ görülen muamelenin ardındaki maksat, İslâma hizmetlerinden dolayı onlara en ağır cezayı vermekten başka birşey değil. Padişahları gören son şehzâde gittiyse de, Osmanlı nesli devam ediyor. Saltanattan sonra dünyaya gelen ve halen hayatta olan yirmiden fazla "şehzade" var. Hepsi de asil, vakur, müeddep insanlardır. Bugüne kadar, bunların hiçbiri Türkiye'nin aleyhinde bulunmadı. Ülkelerinin aleyhinde propaganda yapma tenezzülünde de bulunmadı. O derece ciddiyet ve asâlet sahibidirler. Son şehzadenin gidişi, ümit ve temenni ederiz ki, yeni bir gelişmenin de başlangıcı olsun. TC devleti, Osmanlı ile barışsın ve dünyanın muhtelif merkezlerinde olan hanedan mensuplarını Türkiye'ye dâvet etsin. İsteyen gelsin, kendi öz vatanında yaşasın, yaşama hak ve hürriyetine sahip olsun. Yani, her meselede açılımdan söz ediliyor da, bir "Osmanlı açılımı"ndan niçin söz edilmesin? İnşaallah sıra buna da gelir diye ümit ediyoruz.
Rahşan Hanımın son partisi
Seksen altı (86) yaşındaki Rahşan Ecevit'in yeni bir parti kurma hazırlığı içinde olduğundan söz ediliyor. Hayırdır İnşaallah... Haberi duyduğumda aklıma şunlar geldi: Acaba, Türkiye'de şimdiye kadar çıkmayan, yahut uygulanmayan herhangi bir af türü kaldı mı? Mâlûm, Rahşan Hanımın siyasette etkin olduğu hemen her dönemde bazı aflar çıktı: Komünist–anarşistlerin affı, canilerin–katillerin affı, hırsız–soyguncu–kapkaççıların affı, vesaire... Bilemiyorum, Türkiye'de çıkarılması muhtemel başka türlü aflar kaldı mı? Yoksa, bu yaşta yeniden siyasete meyletmenin, hatta yeni parti kurarak aktif şekilde siyasete girmenin başka maksadı mı var? Bu muammalı noktayı çözemeyince, Rahşan Hanımın kim ve nasıl bir şahsiyet olduğunu araştırmaya koyulduk. Uzun araştırmanın kısacık bir özeti şudur: Rahşan Hanım, 1923'te Bursa'da doğmuş. Babası Namık Zeki (Aral) dedesi ise Makinist Halil Efendidir. Halil Efendi, bir Selanik göçmenidir. Selânik'ten Şebinkarahisar'a, oradan da iş bulmak ümidiyle İstanbul'a gelip yerleşmiş. Özel Amerikan Robert Koleji mezunu olan Rahşan Hanım, 1946'da aynı okuldan mezun olan mektep arkadaşı Bülent Ecevit'le evlendi. Rahşan Hanım, CHP'nin yayın organı Ulus gazetesinde yazılar yazan (1950...), 1955'te aynı partinin Çankaya Ocağında siyasî faaliyete başlayan ve 1957'de yine aynı partiden milletvekili seçilen Bülent Ecevit'e var gücüyle destek oldu. Tıpkı, daha sonraki yıllarda ve ölüm tarihi olan 2006 yılına kadar destek olduğu gibi... Hatta, zaman zaman siyasette kocasının önüne geçtiği de oldu. Meselâ, 1985'te aile partisi DSP'nin başına geçtiği gibi. Rahşan Hanım, kurucu başkanı olduğu DSP ile yollarını geçtiğimiz Haziran ayı başında ayırdı. Kongrede, istediği aday seçilemeyince, birkaç milletvekili ile birlikte partiden ayrıldı. Geçtiğimiz hafta, Rahşan Hanımın yeniden siyasete döndüğü haberi gündeme damgasını vurdu. Açıklamalarına bakılacak olursa, Ecevit'in idealleri doğrultusunda siyaset yapacak yeni bir partiyi vücuda getirme çabası içindeymiş. Bakalım, Türkiye'nin en yaşlı siyasetçisi olan Rahşan Ecevit, önümüzdeki günlerde nasıl bir performans gösterecek. 28.09.2009 E-Posta: [email protected] |
Diğer bölümler