M. Latif SALİHOĞLU |
|
Son torunların vefatı |
Sultan II. Abdülhamid'in torunu "son şehzâde" Osman Ertuğrul Efendinin ardından, Şeyh Said'in "son torunu" Abdülmelik Fırat da vefat etti. Yaşları farklı olmakla birlikte, vefatları aynı hafta içinde gerçekleşti: 23 ve 29 Eylül günleri... Bu iki renkli şahsiyetin hayatında bir dizi benzerlik noktaları var; şöyle ki: * İkisi de tarihe mal olmuş şahsiyetlerin torunuydular. Bir bakıma, onların son temsilcileriydiler. * Dedeleri samimi dost idiler. Şeyh Said, İslâm halifesi Sultan Abdülhamid'e sadâkatle bağlıydı. Hürriyet ve meşrûtiyetten hoşlanmamakla beraber, ikisi de şahsî kemâlât ve fazilet sahibiydiler. * Ne var ki, her ikisinin dedesi de "bozuk İttihatçıların" hışmına uğramış; biri sürgün ve hapis (1909–1918), diğeri ise idam cezasına (1925) çarptırılmıştı. * Ertuğrul Efendi ile Abdülmelik Bey, tâ çocukluk devresinden itibaren sürgünle başlayan çileli bir hayata mahkûm edildiler. Haksız yere zulme, gadre uğradılar. * Kemalist rejimin nazarında ikisi de "sakıncalı kimseler" listesinin başında bulunuyordu. Dedelerinin "suç"u bir bakıma onlara da yüklenmişti. Onlara, her an suç işleyebilirler nazarıyla bakılıyordu. * Ancak, onlar yine de suç işlemediler. Devlet düşmanı olmadılar. Daima ülkenin huzur ve barış ortamı içinde olmasını istediler. Milletin kardeşliğini savundular. * Tabiî, aralarında bazı farklılıklar da yok değildi. Özetlemek gerekirse: Ömrünün yaklaşık seksen yılı gurbette geçen Ertuğrul Efendi, siyasetten hep uzak durdu, kendi halinde mütevazı bir hayat yaşamayı tercih etti. Abdülmelik Fırat'a gelince.... 1950'de yedi yıl yaşını büyüterek Demokrat Partiden milletvekili seçildi. 1927 Mayıs (1960) Darbesinden sonra Yassıada'da yargılandı, hapis cezasına çarptırıldı. Ancak, yine de siyasetten kopmadı. 1991'de DYP'den milletvekili seçildi. 1993'ten sonra bazı milliyetçi kimselerin parti içine sızması ve Çiller'in etrafını kuşatmasına tepki göstererek DYP'den ayrıldı. Bu tepkili ayrılış, onu bir ölçüde etnik ağırlıklı "Kürt siyaseti" çizgisine doğru sürükledi. Hatta öyle ki, 2002'de kurucu genel başkanı olduğu Hak ve Özgürlükler Partisinin (HAKPAR) resmî kuruluş gününü tam da Şeyh Said Hareketinin patlak verdiği güne denk getirtti. Bununla beraber, âlim, fâzıl ve dindar bir şahsiyet olan Abdülmelik Fırat, Kürtlerin PKK ile özdeşleştirilmemesi ve mutlaka ayrı tutulması gerektiğini hep savuna geldi. Birçokları gibi ona göre de, PKK Kürtlerin temsilcisi değildi ve olamazdı. PKK'nın hariçte Ermeni (Asala) ve Yahudi (İsrail) bağlantısı ile dahilde Ergenekonvari derin odaklar ve uyuşturucu şebekeleriyle olan bağlantılarını iyi bilenlerdendi. Bundan dolayı da, ekseriyetle Kürt gençlerini militan, taşeron ve tetikçi olarak kullanan "Kürt görünümlü Ermeni terör örgütü" PKK ile daima mesafeli durdu. * Herşeye rağmen, Ertuğrul Efendi gibi, Abdülmelik Bey de yıkıcı değil, yapıcı yönü ağır basan kimselerdi. Cenâb–ı Hak, her ikisine de ganî ganî rahmet eylesin ve taksiratlarını affeylesin. ....................................................
Haşiye: Diğer Kürt ileri gelenleri gibi, Şeyh Said'in yeğeniyle evli kızından torunu olan Abdülmelik Fırat'ı Demokrat Parti listesinden Meclis'e taşıyan Adnan Menderes, fevkalâde isabetle bir siyasî dehâ örneğini ortaya koydu. 1950–60 seneleri arasında Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri gibi, Türkiye genelinde de, siyasî, ideolojik veya ayrılıkçı mânâda bir tek "Kürt hareketi" yoktur. Türkiye o yıllarda harikulâde bir huzur, sükûn ve barış devresini yaşadı.
İki önemli konu
Düşündürücü olduğu kadar endişe verici iki önemli gündem maddesi var önümüzde. Birincisi: Kayseri'de bayram şekeri toplamaya çıkan ve kayıplara karışan 6–8 yaşlarındaki üç çocuğun organ mafyası tarafından kaçırılmış olması ihtimali. Bu son derece vahim, insanlık dışı ve tüyler ürpertici bir durum. Ülkemizin insanları, gözlerine baka baka mâsum çocukların canına kıyacak kadar vahşileşmişse ve bu vahşeti organize şekilde yapıyorsa "İnsanlık eyvâh!" diyerek ortalığı ayağa kaldırmaktan başka çare kalmamış demektir. İkincisi: Eylül ayının son haftasında Türkiye'nin doğusunu etkisi altına alan mevsimsiz kar yağışları. Sonbaharın başında ülkenin batısında sel, doğusunda kar yağışı, acaba önümüzdeki kış mevsiminin çok çetin geçeceğinin bir işareti mi? Yaşanan tabloların fizikî ve maddî sebepleri gibi, şüphesiz bunun mânevî olarak da sebep ve hikmetleri vardır.
Tarihin yorumu 1 Ekim 998
Devir, Gazneli Mahmud devri
Merkezi Afganistan'da bulunan Gazneliler Devletinin kurucu olan Sultan Mahmud, 1 Ekim 998 tarihinde tahta çıktı. Bu tarihten itibaren Asya kıtasında devir artık "Sultan Mahmud devri"dir. Zira, çok kısa bir zamanda Türkmenistan, Pencap, Harezm, Gücerat ve Kuzey Hindistan'ı da ülkesinin topraklarına katmaya muvaffak olan Gazneli Mahmud, tam 32 yıl müddetle kesintisiz galibâne bir saltanat devrini yaşadı. Gazneli Sultan Mahmud'un bir ünvânı da "Hindistan Fatihi"dir. O zamanlar putperest olan Hindistan'a yaptığı 17 seferin tamamında mutlak galibiyetle döndü. Bugünkü Pakistan ve Bangladeş halkının Müslüman olmasında pek büyük hizmetlerde bulundu. Sultan Mahmud'un daha başka ünvan ve lâkabları da var. Abbasî Halifesi tarafından ona verilen "Yeminü'd–devle, Seyfü'd–devle ve Emirü'l–mü'minîn" ünvanlarının yanı sıra, halk tarafından da kendisine "Putkıran Mahmud" ve "Mahmud–i Zâbulî" lâkapları verilmiştir. "Zâbulî" lâkabı, asil bir ailenin kızı olan annesinin Zabulistanlı olmasından, "Putkıran" lâkabı ise, Hindistan Seferine her çıktığında, ilk işi gittiği şehirdeki en büyük putu kırmakla işe başlamasından dolayı ona verilmiş. 01.10.2009 E-Posta: [email protected] |