Görüş |
Kitap ve Sünnet’te mescidler
1-7 Ekİm ‘Camiler ve Din Görevlileri Haftası’ olması münasebetiyle bu yazımızda Kur’ân ve Sünnet’te ‘mescid’ ve ‘cami’ kavramları üzerinde durmak istiyorum. Camiler yeryüzünde Allah’ın evleridir. Mü’minlerin huzur duydukları kurtuluş adalarıdır. Dünyayı kötülük, bozgunculuk, rezalet dalgalarının kudurduğu uçsuz bucaksız bir denize benzetirsek, camiler bu denizin ötesine berisine serpiştirilmiş birer kurtuluş adaları mesabesindedir. Buralar, mü’minlerin Allah’a yükselen samimî seslenişleri ile çınladığı gibi, yine mü’minlerin günahlarını silerek imanlarını tazeleyen rahmet hazineleridir. Bu yüzden cami yaptırmak, yapımına maddî ve mânevî yardımcı olmak; yolunu şaşırmış insanları Allah ile buluşturmanın yolunu açan benzersiz bir hayırdır. Cenâb-ı Hak dünyada saadete ermenin kendi yoluna yapılacak bağışlarla mümkün olabileceğini belirttiği gibi, ahirette de mesut olmanın yolunu yine buna bağlamıştır. Çünkü yeryüzünde ilk mescit olarak inşâ edilen Kâbe-i Muazzama’nın çok mübarek ve insanlığa hidayet kaynağı olduğu belirtilmiştir: “Doğrusu insanlar için konulan ilk mabet, şüphesiz ki Mekke’de bulunan çok mübarek ve bütün alemlere hidayet olan Beyt’dir.”1 “Orada açık alâmetlerle İbrahim’in makamı vardır. Kim oraya girerse taarruzdan emin olur.”2 Cenâb-ı Hak tarafından ibadet için dünya üzerinde kurulmuş ilk yapının Kâbe-i Muazzama olduğu belirtilmiştir. Kâbe, Hz. Âdem (as) ile başlayıp âhirzaman nebisi ve kâinatın efendisi Hz. Muhammed (asm) ile kemal noktasına yükselen nübüvvet silsilesinin ifade ettiği ve insanlığa ilân edilen hak dinin sembolü olmuştur. Camiler, yeryüzünün en kutsal mekânlarıdır. Allah katında en sevimli yerlerdir. Bu hususu Hz. Peygamber (asm) şöyle ifade eder: “Beldelerin Allah’a en sevimli yerleri camilerdir.”3 Yeryüzünde Allah’ın evi olan Kâbe’nin birer şubesi konumunda olan camileri imar edeceklerin, Allah’a ve Ahiret gününe iman edenler olduğu Cenâb-ı Hak tarafından şöyle ifade edilmiştir: “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, gereği üzere namaz kılan, zekât veren, Allah’tan başkasından korkmayan kimseler tamir eder, onarır. İşte hidayet üzere bulunanlardan oldukları umulanlar bunlardır.”4 Mescitlerin imarı, maddi ve manevi olmak üzere iki türlüdür.5 Maddî olanı, taşı, toprağı ve fiziki yapısıdır. Manevi kısmı ise Allah’ın emirlerinin başında gelen namazın ifâ edilmesi ve Cenâb-ı Hakk’ın anılması, zikredilmesidir.6 Esas olan, insan hayatına en çok etki edecek olan da camilerin mânevî alandaki imarıdır.7 Bir çok hayırlı maksat için kullanılan cami ve mescidler, bir beldenin İslâm vatanı oluşunu simgeleyen ebedî damgalardır. Hz. Peygamber (asm), gönderdiği askerî birliklere, gittikleri yerde şayet bir cami görürlerse, cami oranın İslâm beldesi olduğuna delâlet ettiği için halkına dokunmamalarını emrederdi. Asr-ı Saadet’te camilerin çok fonksiyonel olmasından dolayı Hz. Peygamber (asm) Medine’ye geldikten sonra Kuba semtinde hemen bir cami yaptırmış ve bu meyanda mescitlerin sayılarının artırılmasını teşvik etmiştir. Semhudi’nin isim ve yerlerini belirterek ve geniş bilgiler vererek beyan ettiğine göre; Hz. Peygamber zamanında, evlerde yapılmış mescitler müstesna, Mescid-i Nebî’nin dışında bizzat Resûlullah’ın namaz kıldığı Medine dahilinde, Medine civarında ise 40 mescid vardır. Bir Müslüman bilmelidir ki, cami sahibi olmak İslâm dâvâsıyla ilgili bütün meseleleri çözmeye kâfî değildir, çünkü yapılan caminin şerefli bir şenliğe ve arı kovanı gibi işleyen bir canlılığa da ihtiyacı vardır. Camilere devam etmek, kişinin ahlâk ve seciyesinin, manevi yönünün mükemmel gelişmesi demektir. Yoksa camilere devam ettiği halde, seciye ve ahlâkında bir gelişme yoksa o kişinin cami ile alâkası, sadece vücudunun zahirî-cismânî yönü iledir. Müşahede edildiği şekilde, bugün Müslümanlarda cemaat şuuru yok denecek derecede azalmıştır. Hemen hemen yüzde 80’inde taklidî bir tatbikat göze çarpmaktadır. Acaba bunun sebepleri nelerdir? Bu soruya cevap olarak, bir iki sebep sıralamak mümkün: 1- Müslümanların, İslâmlığın bir şuurluluk, bir vecd ve bir istiğrak hâli oluşu şuuruna erememeleridir. 2- Camilerde, onların mümessilleri tarafından İslâmlığın ruh, vecd ve duyuş halinde terennüm edilmemesidir. Bunun gibi daha bir çok sebep sıralamak mümkün. Camiler eğer günümüzde, cemaati yetiştirme noktasında bir okul hüviyeti taşımıyorsa, hedefine ulaştığını söylemek mümkün değildir. Bugünün insanının manzarası, Hz. Ali’den (ra) rivayet edilen: “Öyle bir zaman gelecektir ki, o zaman ancak İslâm’ın ismi ve sûreti kalır”8 şeklindeki hadis-i şerifi hatıra getiriyor. Camilerin ve mescitler maddeten imar edilerek güzelleştirilirken, mânen de imar ve ihyâ edilmelidir. Camiler ve cemaatle kılınan namazlar, her şeyden önce birliğin, beraberliğin, kardeşliğin ve tesanüdün açık bir sembolüdür. İslâm dini, iman ve ibadette birliğe çok önem vermiştir. Hayatta dirlik ve düzenlik kurabilmek için birleşmenin, tanışmanın, muhabbetin, toplanmanın ehemmiyetini açıkça bildirmiştir.
Dipnotlar:
1- Al-i İmrân Sûresi, 2/96. 2- Al-i İmran Sûresi, 2/97. 3- Müslim, Mesacid, 288. 4- Tevbe Suresi, 9/18. 5- Sabuni, Muhammed Ali; Saffetü’t-Tefasir, Daru’l-Kur’an Yayınları, Lübnan-Beyrut, c.5, s.12. 6- Sabuni, a.g.e. c.5, s.12. 7- Sabuni, a.g.e. c.5, s.12. 8- Gümüşhanevi, A. Ziyau’d-Din; Ramuzu’l-Ehadis, Pamuk yayınları, İstanbul-1980, s.301.
Emekli müftü / [email protected] |
HALİL ELİTOK 01.10.2009 |