Aile |
Çocuklara “okula gitme zamanın geldi” denilmeli UZMANLAR, kendi başlarına yapabilecek becerileri gelişmeyen çocukların, okul döneminde panik yaşayabileceği için okula gitmeyi reddedebileceği uyarısında bulundu. Okul reddi halinde, ‘’Okula gider misin?’’ yerine sakin ama kararlı bir tutumla, ‘’Okula gitme zamanı geldi, ihtiyacın olduğunda ben de orada olacağım, alışacaksın’’ denilmeli. Okula gidilmediğinde ise ‘’Evde oyun oynaması, tv seyretmesine izin verilmemesi’’ gerektiğini belirten uzmanlar, okula gitmediğinde ise ‘’Okul formasının giydirilip evde oturtulması’’ önerisinde bulundu. Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Runa İdil Uslu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, çocukların ilk kez okula başlama sürecinde ailelerin ve eğitmenlerin bilinçli olması gerektiğini söyledi. Okul öncesi dönemde çocuğun kendisine bakım veren kişi ve kreş döneminde öğretmeni ile kurduğu yoğun bağ ve kuvvetli ilişkinin, çocuğun ruhsal gelişimi için sağlıklı olduğunu belirten Uslu, bağlanma duygusunun daha sonra ayrılma kaygısı ile birleştiğini anlattı. Ayrılma kaygısının zamanla güçlenerek 1.5-2 yaşlarında en üst düzeye çıktığını, sonrasında ise yavaş yavaş becerilerinin gelişimi ile birlikte azaldığını, ancak hiçbir zaman sıfırlanmadığını belirten Uslu, sağlıklı gelişen bebeklerin, 2.5-3 yaşlarında kreş dönemiyle birlike bakım vereninden ayrılmaya, öğretmenine bağlanmaya başladığını bildirdi. Runa İdil Uslu, bazı çocukların ilkokula başlama yaşına gelmelerine karşın anne babadan ayrılma ve okul ortamında var olabilmeye ilişkin kaygı ve özgüven eksikliğinin sürebileceğine işaret etti. Uslu, çocuğun kaygısının normal karşılanması, öfke ile karşılık verilmemesi gerektiğine dikkati çekerek, ‘’Öğretmenle kurulacak iletişim sayesinde, çocuk annesinden ayrılmaya tahammül edebilir’’ dedi.
EBEVEYNLER, ÇOCUĞUN YERİNE HER ŞEYİ YAPMAMALI Ayrılma kaygısında bazen ‘’Okul reddi’’nin gelişebildiğini de dile getiren Uslu, bazı anne babaların çocuğun yerine her şeyi yapma eğiliminde olduğunu bildirdi. Uslu, bunun ebeveynlerce bazen zamansızlıktan, bazen titizlikten, bazen çocuğun kendi başına beceremeyeceği endişesiyle yapıldığını, ancak bu tutumun çocuğun okul öncesi dönemde kazanabileceği becerileri olumsuz etkilediğini söyledi. Uslu, ‘’Bu durumda çocuklar, yanlarında anne baba olmadan herhangi bir şey yapamayacaklarına inanarak okula başlıyorlar, yanlarında anne babaları olmadığında kendilerini yalnız ve aciz hissediyorlar. Kendi başlarına yapabilecek becerileri de geliştiremedikleri için okul döneminde panik yaşıyorlar ve okulu reddedebiliyorlar’’ diye konuştu. Bunların dışında aileden birinin hastaneye yatmasının, vefatının ya da kardeşin doğması gibi durumların da ayrılma kaygısını pekiştirebileceğini anlatan Uslu, çocuğun okula gitmeme isteğinin şımarıklık olarak algılanmaması, bunun çok yoğun bir duygu olduğunun bilinmesi gerektiğini söyledi. Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve AÜ Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Runa İdil Uslu, şunları kaydetti: ‘’Çocuğun çoğu zaman keyifli olması, okula gitmeye sıra geldiğinde reaksiyon göstermeye başlaması kaygı yaşadığının göstergesidir. Çocuk, bu davranışıyla, ailesini yönlendirmeye çalışmıyor, paniğe varan kaygı yaşıyordur. Bunu, bazen servise binmek istememek, bazen okula gitme saatinde yavaş hazırlanmak şeklinde gösterir. Fiziksel belirti olarak da karın ağrısı, mide bulantısı, baş ağrısı, sabah iştahsızlıkları, kusma veya ishal görülebilir.’’
HER GÜN KARARLILIKLA OKULA GÖTÜRÜLMELİ ‘’Çocuğun okula gitmek istememesinin, kararlılıkla karşılanmaması sorunun giderek büyümesine yol açar’’ diyen Uslu, bu durumda izlenecek yol hakkında şu bilgileri verdi: ‘’Çocuğa, ‘Peki bugünlük evde kal, okula gitme’ denirse, çocuğun ertesi gün gitmesi daha zor hale gelebilir. Çocuğun, evde kalma süresi ne kadar uzarsa, çocuk ne kadar okuldan uzak kalırsa ve arkadaşlarından koparsa durumu toparlamak o kadar zorlaşabilir. Böyle durumlarda, çocuğun her gün okula götürülmesi, dayanabildiği kadar bakım veren kişinin varlığında okula götürülerek derse girmesi sağlanmalıdır. İlk günlerde bir yakınının dışarıda beklemesi uygun olabilir. Bu kararlılıktan asla vazgeçilmemelidir. Mümkün olduğunca çevreden bu duruma müdahale edilmesine izin verilmemelidir. ‘Daha sen, sınıfa girmedin mi?’, ‘Ne işin var koridorda?’, ‘Ayıp, hâlâ anneni bırakamıyor musun?’ gibi yaklaşımlar yapılmamalı. Bunlar, reddi daha çok tetikleyebilir. Çocuğun öğretmeniyle işbirliği yapılarak sınıfta tutulması sağlanmalıdır. ‘Okula gider misin?’ diye sormak yerine sakin ama kararlı bir tavırla kısaca ‘Okula gitme zamanı geldi, bütün arkadaşların gidiyor, ihtiyacın olduğunda ben de orada olacağım, alışacaksın’ denilmesi gerekiyor. |
08.10.2009 |
Gribe karşı aşı yaptırın ERCİYES Üniversitesi Tıp Fakültesi Sosyal Pediatri Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Meda Kondolot, 6 ay ile 5 yaş grubu arasındaki çocuklar ile prematüre doğan, kronik akciğer hastalığı, astım, böbrek ve kalp problemi olan çocukların grip aşısı olması gerektiğini bildirdi. Kondolot, gribin başlıca belirtilerinin ateş, öksürük, yaygın kas ağrısı, baş ağrısı ve halsizlik olduğunu hatırlattı. Türkiye’nin de içinde bulunduğu kuzey yarım kürede mevsimsel grip sezonunun Kasım-Aralık aylarında başladığına dikkati çeken Kondolot, ‘’Ancak, Ekim ayında başlayabileceği gibi Şubat ayına kadar da gecikebilir. Bu nedenle aşılamaya genellikle Eylül ayında başlanabilir ve grip sezonu boyunca devam edilir’’ dedi. Kondolot, Türkiye’de kullanılan grip aşılarının inaktif olduğuna dikkati çekerek, bunların faaliyetin yüzde 50-95 arasında değiştiğini ve koruyuculuk süresinin bir yıldan az olduğunu anlattı. Grip aşısının 6. aydan itibaren bütün çocuklara yapılabildiğini bildiren Yrd. Doç. Dr. Kondolot, şöyle devam etti: ‘’6 aylık bebek ile 5 yaş grubundaki çocuklar, prematüre doğan, kronik akciğer hastalığı, astım, böbrek ve kalp problemi olan çocuklar mutlaka grip aşısı olmalıdır. Çünkü bu gruptaki çocuklarda üst solunum yolu enfeksiyonu sık görülmektedir. 65 yaşından büyük kişiler, kronik akciğer, kalp, şeker, böbrek, astım, bronşit, kistik fibrosiz, amfizem gibi hastalıkları bulunanlar, uzun süre aspirin tedavisi görenler, bazı hematolojik hastalığı bulunanların da doktorlarına danışarak grip aşısı yaptırmaları gerekir. Grip mevsimi sırasında hamile olan kadınların ve emziren annelerin de aşılanmasında sakınca yoktur. Ayrıca, risk grubunda bulunan kişilerin ve çocukların enfeksiyondan korunması için ev halkının, sağlık çalışanlarının, bakımevi ve kreş çalışanlarının da aşılanması önemlidir.’’ Yrd. Doç. Dr. Meda Kondolot, nadir de olsa aşıya bağlı olarak enjeksiyon yerinde ağrı, şişlik, kızarıklık gibi lokal veya ateş, halsizlik, kas ağrıları ve alerjik reaksiyonlar gibi genel yan etkiler görülebileceğine dikkati çekerek, yumurtaya karşı ciddî şekilde alerjisi olanlara da aşı yapılmaması gerektiğini söyledi. |
08.10.2009 |
Estetik diş hekimleri İstanbul’da buluştu EDAD tarafından bu yıl 13’üncüsü düzenlenen Uluslararası Estetik Dişhekimliği Kongresi sona erdi. Dünyanın çeşitli ülkelerinden çok sayıda konusunda uzman yabancı Dişhekimi ve Diş Teknisyeni bilgi ve deneyimlerini İstanbul’da paylaşma fırsatı yakaladılar. Estetik Dişhekimliği Akademisi Derneği (EDAD) tarafından her yıl düzenlenen “Uluslararası Estetik Dişhekimliği Kongresi”nin 13’üncüsü, “Estetik Bilim ve Sanatı” teması çerçevesinde, bu yıl Alman İmplantoloji Derneği (DGI) ile birlikte ortaklaşa gerçekleştirilen Kongre’ye, Türkiye başta olmak üzere; ABD, İtalya, Fransa, İngiltere, İsviçre, Belçika, Almanya, Romanya, Rusya, Yunanistan, İsrail, Macaristan ve Azerbaycan gibi birçok ülkeden yerli ve yabancı Dişhekimi ve Diş Teknisyeni katıldı. Kongre’de günümüz Dişhekimliği, sürekli yenilenen teknolojilerin uygulandığı ve bilimsel gelişmelerin ardı ardına yaşandığı bir disiplin olarak ele alındı ve hastaların giderek artan estetik talepleri doğrultusunda, pratikte doğallığın ön plana çıkması sonucu Estetik Dişhekimliğinin sanat yönü konuşmacılar tarafından irdelendi.
Diş estetiğinde olmazsa olmaz: Tabiîlik Kongreye katılan konusunda uzman, dünyaca tanınmış, değerli yabancı Dişhekimlerinden Dr. Antonio Bello “ön dişlerde maksimum estetik” konusuna değinirken, Dr. Carlo Zappala, “hastaların dişleriyle yüzleri arasındaki uyumu yakalama konusunda uygulanan yeni yöntemler”i katılımcılarla paylaştı. Uzmanlık alanı “yeni gülüşler tasarlamak” olan Dr. Meyer-Lueckel ise “dişlere hiç dokunmadan yapılan estetik restorasyon” hakkında bilgi verdi. EDAD Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Ata Anıl Kongre ile ilgili olarak yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Kongremizi bu yıl 6 bin 500 üyesi ile Avrupa’nın en büyük Dişhekimliği derneği olan Alman İmplantoloji Derneği ile ortaklaşa gerçekleştirdik. Bu nedenle sadece Almanya’dan Kongre’ye yaklaşık 100 kişilik katılım oldu. Dişhekimliğine daha geniş ve farklı bir bakış açısıyla bakmanın ve yeni uygulamalarla diş estetiğinde imkânsızı başarmanın yollarının aktarıldığı kongreye bu yıl da geniş katılım olması EDAD olarak bizleri oldukça memnun etti.” |
RECEP BOZDAĞ 08.10.2009 |