Faruk ÇAKIR |
|
Camiye giremeyen minareye çıkabilir mi? |
Pek çok siyasetçinin de hatırlattığı ve genel kabul gören bir tâbir vardır. Buna göre; camiye, kışlaya siyaset girmemelidir! Bu tesbit kabul görmekle beraber, uygulamada ihlâl edildiği de vakıadır. Kimileri yaptığı siyaseti buralara sokmakta, fakat bu sözü de tekrar etmekten geri durmamaktadır. Burada, neyin siyaset olduğu ya da olmadığı konusundaki ihtilaf da rol oynuyor. İstanbul’un kurtuluşu vesile edilerek büyük camilere asılan ‘mahya’lardaki ifadelerin yanlış olduğu noktasında umumî bir kanaat hâsıl olmuştur. Bazı sivil toplum kuruluşları tepkilerini dile getiren açıklamalar yapmış ve bu yanlışın tekrarlanmaması istenmiştir. Elbette sadece yanlışın tekrarlanmaması konusundaki vaat, bu yanlış adımı unutmamızı gerektirmez. Mutlak sûrette bu yanlışa giden adımların nerede ve nasıl atıldığı da kamuoyunca bilinmelidir. Dünya âlem bilir ki, ‘din’ umumun malıdır ve hiç kimse tarafından ‘inhisar altına/tek el altına’ alınamaz. Aynen onun gibi, camiler de hangi ırktan olursa olsun Müslümanların mekânlarıdır. Bu sebeple buralara siyaset girmemesi gerektiği gibi, ‘ırkçılık’ da girmemelitir. Hatta ve hatta, bu mekânlara ırkçılığın, ırkçı anlayışın girmesi; Allah muhafaza siyasetin girmesinden daha da zararlıdır, yıkıcıdır ve reddedilmelidir. Bu satırların yazıldığı saatlere kadar bu ‘hata’nın kime ait olduğu noktasında tatmin edici bir açıklama yapılmamıştı. Bundan sonra yapılıp yapılmayacağını da bilemiyoruz. Ama ‘demokratik açılım’ın gündemde olduğu şu günlerde böyle tahrip edici ‘mahya’ların hazırlanması kesinlikle masum gösterilemez. “Tek parti devri” ya da benzeri anlayışların hüküm sürdüğü ihtilâl devrelerinde de buna benzer”yanlış mahya”lar hazırlanmış, ama bunlar devam edememiştir. Bugünkü şartlarda böyle mahyaların hazırlanması ve en göz önündeki camilere asılması “tek parti devri”nden daha geriye düştüğümüze delil olur! Bakınız, Doğu ve Güneydoğu’daki pek çok ilde; dağa ve taşa “Ne mutlu Türküm diyene” yazıları yazılmış durumda. (Mardin’in dağlarına yazılan bu sözleri bizzat gördüm.) Bu yazılar uzun yıllardan beri tenkitlere sebep oluyor. Geçenlerde Van, Bahçesaray’daki bu anlamda bir ‘dağ yazısı’nın “Önce vatan” olarak değiştirildiğini bir köşe yazısından öğrendik. Değişikliğin gerekçesi şuymuş: “Şimdi ben Kürdüm diyen insanların önüne ‘Ne Mutlu Türk’üm diye’ yazarsanız bu yanlış anlaşılır...” (Aktaran: Fatih Çekirge, Hürriyet, 17 Ağustos 2009) Dağa taşa yazmanın bile yanlış ‘anlaşıldığı’ sözleri, görüşleri ve kanaatleri; cami minarelerine taşımak neyin nesi? İnanın bu ‘mahya’lar millet nezdinde itibar görmez ve kabul edilmez. Bu yanlışlara imza atanlar kim olursa olsun, neticede siyasî bedeli olur ve o bedel de seçim sandıklarında ödenir. Hiç kimsenin ‘umumun malı’ olan dine, diyanete ve camilere inhisar zihniyetiyle yanaşmasına hakkı yoktur ve olmamalıdır. Selatin camilerinin minarelerine çıkan bu yanlış anlayış bir an önce tashih edilmeli, sorumlular hukuk önünde hesap vermeli ve milletten de samimî bir özür dilenmeli. Unutmayalım: Camiye girmemesi gereken anlayışların, minareye çıkıp ‘mahya’ olmaya da hakkı yoktur. 08.10.2009 E-Posta: [email protected] |