Lahika |
Câmiü's-Sağîr, No: 161 Benden sonra ümmetim hakkında üç şeyden korkuyorum: 1- Hevâ ve heveslerinin kendilerini şaşırtması. 2- Mide düşkünlüğü ve şehevânî isteklerine uymaları. 3- Hakikati bilip öğrendikten sonra gaflete düşmeleri. Hadis-i Şerif Meâli |
11.10.2009 |
Kur’ân hükmedecek
Aiz Kur’ân şakirtleri olan Müslümanlar, bürhana tâbi oluyoruz, akıl ve fikir ve kalbimizle hakaik-i imaniyeye giriyoruz. Başka dinlerin bazı efradları gibi ruhbanları taklit için bürhanı bırakmıyoruz. Onun için akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı aklîye istinat eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur’ân hükmedecek. Hem de İslâmiyet güneşinin tutulmasına, inkişafına ve beşeri tenvir etmesine mümanaat eden perdeler açılmaya başlamışlar. O mümanaat edenler çekilmeye başlıyorlar. Kırk beş sene evvel o fecrin emâreleri göründü. Yetmiş birde fecr-i sâdıkı başladı veya başlayacak. Eğer bu fecr-i kâzip de olsa, otuz-kırk sene sonra fecr-i sâdık çıkacak. Evet, hakaik-i İslâmiyetin mazi kıt'asını tamamen istilâsına sekiz dehşetli mânialar mümanaat ettiler. Birinci, ikinci, üçüncü mâniler: Ecnebîlerin cehli ve o zamanda vahşetleri ve dinlerine taassuplarıdır. Bu üç mâni, mârifet ve medeniyetin mehasini ile kırıldı, dağılmaya başlıyor. Dördüncü ve beşinci mâniler: Papazların ve ruhanî reislerin riyasetleri ve tahakkümleri ve ecnebîlerin körü körüne onları taklit etmeleridir. Bu iki mâni dahi fikr-i hürriyet ve meyl-i taharrî-i hakikat nev-î beşerde başlamasıyla, zevâl bulmaya başlıyor. Altıncı, yedinci mâniler: Bizdeki istibdat ve şeriatın muhalefetinden gelen sû-i ahlâkımız mümanaat ediyordular. Bir şahıstaki münferid istibdat kuvveti şimdi zevâl bulması, cemaat ve komitenin dehşetli istibdatlarının otuz-kırk sene sonra zevâl bulmasına işaret etmekle ve hamiyet-i İslâmiyenin şiddetli feverânı ile sû-i ahlâkın çirkin neticeleri görülmesiyle bu iki mâni de zeval buluyor ve bulmaya başlamış. İnşaallah tam zeval bulacak. Sekizinci mâni: Fünun-u cedidenin bazı müsbet mesâili, hakaik-i İslâmiyenin zahirî mânâlarına muhalif ve muarız tevehhüm edilmesiyle, zaman-ı mazideki istilâsına bir derece set çekmiş. Meselâ, küre-i arza emr-i İlâhî ile nezarete memur “Sevr” ve “Hût” namlarında iki ruhanî melâikeyi dehşetli cismânî bir öküz, bir balık tevehhüm edip, ehl-i fen ve felsefe hakikati bilmediklerinden, İslâmiyete muarız çıkmışlar. Bu misal gibi yüz misâl var ki, hakikati bilindikten sonra, en muannit filozof da teslim olmaya mecbur oluyor. Hattâ Risâle-i Nur, Mu'cizat-ı Kur’âniye risâlesinde, fennin iliştiği bütün âyetlerin her birisinin altında Kur’ân’ın bir lem’a-i i’câzını gösterip, ehl-i fennin medar-ı tenkit zannettikleri Kur’ân-ı Kerîmin cümle ve kelimelerinde fennin eli yetişmediği yüksek hakikatleri izhar edip en muannit filozofu da teslime mecbur ediyor. Meydandadır, isteyen bakabilir. Ve baksın, bu mâni, kırk beş sene evvel söylenen o sözden sonra nasıl kırıldığını görsün. Evet, bazı muhakkikin-i İslâmiyenin bu yolda telifatları var. Bu sekizinci dehşetli mânianın zîr ü zeber olacağına emareler görünüyor. Evet, şimdi olmasa da, otuz-kırk sene sonra fen ve hakikî mârifet ve medeniyetin mehasini, bu üç kuvveti tam teçhiz edip, cihazatını verip, o sekiz mânileri mağlûp edip dağıtmak için taharrî-i hakikat meyelânını ve insafı ve muhabbet-i insaniyeti, o sekiz düşman taifesinin sekiz cephesine göndermiş. Şimdi onları kaçırmaya başlamış. İnşaallah, yarım asır sonra onları darma dağın edecek. Hutbe-i Şamiye, s. 33-35 LÜGATÇE: bürhan-ı aklî: Aklî deliller. inkisaf: 1-Parlaklığı sönme. 2-Güneş tutulması. mümanaat: Engel olan. fecr-i sâdık: Gerçek aydınlık. fecr-i kâzip: Yalancı aydınlık. meyl-i taharrî-i hakikat: Hakikati araştırma meyli. sû-i ahlâk: Kötü ahlâk. fünun-u cedide: Yeni fenler. mesâil: Meseleler. sevr: Öküz. hût: Balık. |
Bediuzzaman Said Nursi 11.10.2009 |