Mehtap YILDIRIM |
|
Saraylar ve zindanlar |
Bediüzzaman Hazretlerinin, “Allah’ı tanıyan ve O’na itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır; O’nu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır” sözü her okuduğumuzda ne kadar huzur verici ve mânidardır. Aklımızda hemen iki zıt kavram oluşuyor. Biri ihtişamlı ve çok rahat hayat şartlarına sahip konforlu bir saray, diğeri soğuk ve karanlık bir zindan. O’nu tanıyan her hâlükârda nihayetsiz saadet ve nimetler içindeyken; tanımayan ise sarayda da olsa, mânen sefalet ve cehâlet, açlık ve fakirlik içinde dünyasını kendine kara bir zindan ediyor. O’nu tanıyan için zindanlar saraya dönüşüyor. Üstad Hazretlerinin de hayatı zindanlarda geçmişti. Kendisi şöyle ifade ediyor: “Seksen küsûr senelik bütün hayatımda dünya zevki namına birşey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harplerde bir câni gibi muâmele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim.” Görünürde bir zindan hayatı yaşıyor, ağır işkencelere maruz kalıyor. Fakat, imanın lezzeti ve ilmin izzeti ile sonsuz saadet saraylarında hür ve mes’ud yaşıyor. Bediüzzaman’ı ve talebelerini zindanlara atan zalimler nereden bilebilirdi ki, o karanlık zindanların Risâle-i Nur ile saraylara dönüştüğünü. Ve insanlığın ebedî saadet saraylarına kavuşması için orada mânevî reçeteler yazıldığını. O’nu tanımak… Ne büyük bir nimet, ne bitmez bir hazine, ne büyük bir zenginliktir. Fakat günümüz insanın zenginlik kavramından anladığı şey çok farklı. Günümüzde “zengin” deyince, yatı katı olan, gelir seviyesi yüksek, lüks arabalarla gezen, mal mülk zenginleri akla gelir. Bu çeşit zenginlik de, fakirlik gibi bir imtihan sebebidir. Eğer böyle bir zenginlik ve şatafat içinde kul Rabbinden uzaklaştı veya unuttuysa, işte asıl fakirlik ve esirlik hali o zaman başlar. Üstad Hazretleri hakikî zenginliğin insanın dünya ve âhiret saadetini temin eden bir zenginlik olduğu hakikatini gerek hayatı, gerekse eserleri ile ders verir. “Eğer bütün dünya bana verilse, bir hakikat-i imaniyeyi feda edemiyorum” 1 sözü maddî şeylerin iman hakikatleri yanında ne kadar değersiz, kıymetsiz olduğunu ifade ediyor. O’nu bulana her şey vardır. O’nu bulamayana hiçbir şey yoktur, her şey karanlıktır. O’nu bulan insan, her kapalı kapının anahtarı elinde olan ve sonsuz hazineleri olan bir Yaratıcısının olduğunu bilir. O’na güvenir, O’na itimat eder. Böyle bir istinat noktası ile hiçbir zorluk onu yıldıramaz. Allah’tan başka hiç kimseden ve hiçbir şeyden korkup titremez. Yani “küre-i arz bomba olup patlasa onu korkutamaz”. O'nu tanımak, aynı zamanda insanı cesur ve kendinden emin kılar. O’nu tanımak, insanı zengin ve asil kılar. O’nu tanıyanı kâinat da tanır. Bütün varlıklar ona dost olur. O’nu tanıyana çorak topraklar yeşil vadiler olur. Ateşlere atılsa da ateş ona gül gülistan olur. Bediüzzaman Hazretleri de milletin imanını selâmette görmek uğruna Cehennemin ateşlerinde yanmaya razı olmuştur. Nemrut’un ateşe attığı İbrahim’e (as) de ateş gül gülistan olmamış mıdır? O’nu tanımak… Hürriyetin doruklarında yaşamak. Zillete düşmemek, zalimlere tezellül etmemek. İnsanların hürmet ve ikramlarını arzu etmemek. Şan, şöhret peşinde koşmamak. Her türlü tahakküm ve istibdadın karşısında olmak. Velhâsıl-ı kelâm; biz hayatımızı kendi tercihlerimizle saraya ya da zindana çeviriyoruz. Saraylar, rahat, huzur, konfor, özgürlük, zenginlik, muhabbet, dostluk, hazineler, fıtratın arzuladığı her şey ve daha da fazlası O’nu tanımakta gizli.
Dipnot:
1- Mektûbât, s. 38. 09.10.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (23.08.2009) - Gençlik, ümitvâr olmalı (08.08.2009) - Batınî güzellik (17.06.2009) - Tatili fırsata dönüştürmek (21.05.2009) - Kelebeğin dâvâsı (06.05.2009) - Zengin olmanın yolu |