Süleyman KÖSMENE |
|
Divan-ı Harp’te Bediüzzaman (2) |
Muzaffer Bey: “Bediüzzaman, Otuz Bir Marttan sonra çıkarıldığı Dîvân-ı Harb-i Örfî’de yaptığı on bir buçuk maddelik savunmasında tam bir hürriyet, vatanperverlik ve şerîat dersi verir ve müdafaası sonucunda beraat eder. Bu müdafaada bir de yarı cinâyet vardır ve bu yarı cinâyetin hâşiyesinde, cinâyetin diğer yarısı için; ‘On beş sene sonra, yirmi sekiz senedir müellifin sebeb-i hapsi olan Sirâcunnur’un âhirindeki bahse bakınız. Tam o yarı cinâyeti bileceksiniz’ kaydı vardır. O bahis hangisidir?” Otuz Bir Mart ayaklanmasına katılmadığı halde Dîvân-ı Harb’e çıkarılan Bedîüzzaman Said Nursî’nin, mahkemeye tepkisinden dolayı cinâyet başlıkları altında yaptığı müdafaa sonucunda beraat ettiğini dünkü yazımızda beyan etmiş ve müdafaasının bir kısmını özetlemeye* çalışmıştık. Bugün kaldığımız yerden devam edelim: Sekizinci Cinâyet: İşittim ki, askerler bazı cemiyetlere intisap ediyorlar. Yeniçerilerin müthiş hâdiseleri hatırıma geldi; gâyet telaş ettim. Bir gazetede yazdım ki, en mukaddes cemiyet ehl-i îmân askerlerin cemiyetidir. Askerler merkezdir; millet ve cemiyet, onlara intisap etmek lâzımdır. Ben ki âdî bir talebeyim. Böyle büyük ulemânın vazifelerini gasp ettim. Demek cinâyet ettim.1 Dokuzuncu Cinâyet: Martın otuz birinci günündeki dehşetli isyan hareketini birkaç dakika uzaktan temâşâ ettim. Muhtelif istekleri işittim. Fakat yedi renk sür’atle çevrilirse yalnız beyaz göründüğü gibi; ayrı ayrı istekler binden bire iniyor, ortada yalnız “şeriat” lâfzı kalıyordu! Anladım ki, iş fenâ, itaat bozuk ve nasîhat tesirsizdir! Umum gazetelerde askere hitâben, ululemirleri olan zabitlerine itaat etmelerinin farz olduğunu, Osmanlıların bu zamanda haysiyet ve saadetlerinin askerin itaatine bağlı bulunduğunu yazdım. İsyanı bir derece bastırdım. Neme lâzım demediğimden, demek cinâyet işledim.2 Onuncu Cinâyet: Harbiye Nezaretindeki askerlerden sekiz taburunu gâyet tesirli nutuklarımla itaate getirdim. Onlara, itaatsizlikle üç yüz milyon Müslüman’a zarar verdiklerini; asker ocağının büyük bir fabrikaya benzediğini; bir çark itaatsizlik ederse bütün fabrikanın karmakarışık olacağını; askerin siyâsete karışmaması gerektiğini; “şeriat” istedikleri halde, itaatsizlikle şeriate muhalefet ve lekedar ettiklerini anlattım. Demek ki ben, bu kadar âlim varken böyle mühim vazifeleri deruhte ettiğimden, cinâyet ettim.3 On Birinci Cinâyet: Şark vilâyetlerinde aşiretlerin perişan hallerini görüyordum. Anladım ki, dünyevî saadetimiz, yeni medenî fenlerle olacak! O fenlerin bir kaynağı ulemâ, bir kaynağı da medreseler olmalıydı. Din âlimleri, fenlerle ünsiyet peyda etmeliydi. O niyetle Dersaadet’e gittim. Padişahın zabtiye nazırı ile bana verdiği maaşı kabul etmedim, şahsî menfaatimi terk ettim. İlim ile dünya malını isteyenlerin yanlışlarını göstermek istedim. Demek bu hareketimle büyük bir cinâyet işledim ki, bu mahkemeye girdim.4 Yarı Cinâyet: Abdülhamid Han Hazretlerine gazete lisânıyla dedim ki: “Sönmüş Yıldız Sarayını üniversite yap! Tâ Süreyyâ kadar yükselsin! Oraya seyyahlar ve zebânîler yerine, hakîkat ehli ve rahmet melekleri yerleştir; tâ Cennet gibi olsun! Milletin sana hediye ettiği servetini, milletin baş hastalığı olan cehâletini tedâvi için sarf etmek sûretiyle millete iâde et!” Şimdi muvâzene edelim: Yıldız eğlence yeri mi olmalı, yoksa üniversite mi olmalı? Ben ki bir gedâyım. Büyük bir padişaha nasihat ettim; demek yarı cinâyet ettim.5 Diğer Yarı Cinâyet: Bedîüzzaman Hazretlerinin, ‘On beş sene sonra, yirmi sekiz senedir müellifin sebeb-i hapsi olan Sirâcunnur’un âhirindeki bahse bakınız. Tam o yarı cinâyeti bileceksiniz’ dediği ders Beşinci Şuâ’dır.6 * Bu özetlemenin, gâyet kifâyetsiz ve oldukça nâkıs olduğunu belirtmeliyim. Müdafaanın tam metninin mütalâası için, doğrudan Dîvân-ı Harb-i Örfî’ye müracaat edilmelidir.
Dipnotlar:
1- Divân-ı Harb-i Örfî, s. 25. 2- Divân-ı Harb-i Örfî, s.26. 3- Divân-ı Harb-i Örfî, s.28. 4- Divân-ı Harb-i Örfî, s.29. 5- Divân-ı Harb-i Örfî, s.30, 31. 6- Emirdağ Lâhikası, s. 316, 317, 318. 09.10.2009 E-Posta: [email protected] |