Halil USLU |
|
Açılımda Said Nursî |
Başbakan R. Tayyip Erdoğan, açılım paketinin içindeki muhtevâyı açıklamadan, Türkiye’de ve dış dünyada bilinen ve yakînen takip edilen sağ ve sol cenahtan bir çok zâtı konuşmalarının arasında zikretti. Ankara’daki son olağan kongre toplantısında bir çok zevâtın ismini sayarken çağımızın büyük İslâm mütefekkiri Hz. Bediüzzaman’ı da “Bitlisli Said Nursî” olarak, değerini ve fikriyâtını takdir etmek mânâsında ifade etti. Bu itibarla Bediüzzaman Hazretlerinin, gündemde olan açılım paketi daha tasavvur edilmeden bugünlere bakan birkaç tesbitine ve önemine değinmek istiyorum. Mühim ve aslî olan hakikatleri söylemeden ziyade, hayata geçirmek ve icrâ-i faaliyete koymak esas olmalıdır. Çünkü bütün tekâmüllerin başı ve temeli hoşgörü, sevgi, kalblerin birliği ve cehalete, münafıklığa, ihtilâflara dur demektir. Çünkü sevginin, kardeşliğin, birlik ve beraberliğin olmadığı bir yerde aile, cemiyet ve vatan sathında inkişaf, başarı ve tekâmül olamaz. Raysız bir trenin yürümediği gibi. Nitekim bir sevgi şelâlesi ve bir müjde âbidesi olan Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri diyor ki: “Muhabbet şu kâinatın sebeb-i vücududur, hem şu kâinatın rabıtasıdır, hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır. İnsan kâinatın en câmî meyvesi olduğu için kâinatı istilâ edecek bir muhabbet, o meyvenin çekirdeği olan kalbine derc edilmiştir...”1 Aynı mânâda Hz. Mevlânâ, yedi asır önce Divan-ı Kebir eserinin bir rubâisinde: “Canında bir can var, o canı ara. Beden dağında bir mücevher var, o mücevherin madenini ara. Ey yürüyüp giden sufi, gücün yeterse ara; ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara” buyuruyor. Yunus Emre Hazretleri de “Gönül yıkma, Kâbe’yi yıkmış olursun” diyor. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, bu sevgi ifadeleriyle de yetinmeyerek, kendi yaşadığı dönemde reyi ile de desteklediği merhum Menderes’e ve dolayısı ile hükümetine bir mektup yazar ve Kur’ân’daki sosyal hayata bakan 230 âyetten bir âyet olan En’am Sûresi 164. âyete dikkat çeker ve bu âyeti Emirdağ Lâhikası eserinde on dört yerde zikreder. Âyet-i kerime, meâlen: “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri bu âyetin bugünkü âleme nasıl baktığını da şu yorum ve tefsiriyle ifade eder: “..Evet mesleğimizde kuvvet var; fakat bu kuvvet âsayişi muhafaza etmek içindir. ‘Velâ tezirû vâziratun vizra uhrâ’ düsturu ile ki; bir cani yüzünden, onun kardeşi, hanedanı, çoluk-çocuğu mes’ul olamaz. İşte bunun içindir ki; bütün hayatımda bütün kuvvetimle asayişi muhafazaya çalışmışım. Bu kuvvet dahile karşı değil, ancak hâricî tecavüze karşı istimal edilebilir. Mezkûr âyetin düsturu ile, vazifemiz dahilde asayişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir.”2 “..Bu semâvi ve kudsî ‘Velâ tezirû vâziratun vizra uhrâ’ nass-ı kat’îsiyle, Kur’ân’ın bir kanun-u esâsîsi muhabbet ve uhuvvet-i hakikiyeyi temin eden ve bu millet-i İslâmiyeyi ve memleketi büyük tehlikelerden kurtaran bu kanun-u esasi ki; ‘Birisinin hatasıyla başkası mes’ul olamaz.’ Kardeşi de olsa, aşireti ve taifesi de olsa, partisi de olsa, o cinayete şerik sayılmaz. Olsa olsa, o cinayete bir nev'î tarafgirlikle yalnız manevî günahkâr olup, ahirette mes’ul olur, dünyada değil. Eğer bu kanun-u esasi çabuk düstur-u esasi yapılmazsa, hayat-ı içtimaîye-i beşeriye iki harb-i umuminin gösterdiği tahribatın emsâliyle esfel-i safilin olan o vahşî irticaa düşecek.”3 1950’li yıllarda ifade buyurduğu bu Kur’ân hakikatının, geçen süre içerisinde bir millet olarak neresindeyiz ve neresine gelmişiz? Sn. Başbakan, ismini zikrettiği Said Nursî’nin bu tespit ve dileğinin Millî Eğitim ve diğer bakanlıkların birimlerinde hayata ve hayatın eğitim akışına nakşedilmesine vesile olursa, o zaman akan kanın durmasında ve kanayan yaranın tedavisinde önemli bir rol alacaktır. Bekliyoruz ve ümit etmekteyiz.
Dipnotlar:
1- B.S.Nursî, Sözler, 24. Söz, 5. Dal. 2- Emirdağ Lâhikası, s. 455. 3- Emirdağ Lâhikası, s. 319, Yeni Asya Neş. 09.10.2009 E-Posta: [email protected] |