S. Bahattin YAŞAR |
|
Öfke ve sevinç anında alınan karar, sağlıklı (karar) değildir |
Hayat ciddî derslerle dolu
Hikâye oldukça ciddî. Kıymetli, beyefendi genç aşçılık eğitimi alıyor. Alanya’da bir otelde yaz dönemi çalışıyor. Bir, iki maaştan sonra, son aya gelindiğinde maaşını alamıyor. Ne kadar ilgililere başvurduysa bir sonuç da yok. Sonunda büyük patronun kapısını çalıyor. “Efendim ben bir gariban öğrenciyim. Harçlık biriktirmek üzere burada çalışıyorum. Lütfen maaşımı verin” diyecek. Ama diyemiyor. Kapısını çaldığı patron, gözlüklerinin üstünden bir göz gezdirerek, kendisini dinlemek bile istemediğini, hatta adam yerine bile koymadığını beden diliyle ciddî hissettiriyor. Genç de, köşede duran damacanaya tekmeyi indirip, sinirle dışarı çıkıyor. Ama indirdiği damacana pencerenin camını kırıyor. Derken, güvenlik güçleri çağırılıyor ve genç aşçıyı ifadesini almak üzere karakola götürüyorlar. Tabi hesabına yatırılacağı söylenen 180 TL'de cam kırılınca böylece darbe yemiş oluyor ve 80 TL yatırılacağı ifade ediliyor. Böyle bir yaz safhasından sonra, Alanya bir darbesini de bu genç aşçıya vurmuş oluyor. Tabiî acı bir hatıra ile memleketin yolunu tutuyor kıymetli aşçımız. Evet, hayat derslerle dolu. Nereye gitsen, ne iş yapsan, kiminle muhatap olsan, iyi ya da kötü dersler var. O zaman okunacak dersler için, yaşamaya devam…
“Keşke” anlamsız değildir Kıymetli kardeşim aşçı Nuri ile, epeyce dertleştik. İnsan böyle durumlarda konuşacak birine çok ihtiyaç duyuyor. Aslında konuşacak da değil, sadece dinleyecek birine. Ben de biraz öyle yaptım. Yaşadıklarını anlattıkça, alınacak dersleri de birlikte çıkardık. “Şu an ‘damacana’ deyince çok şeyler hatırlıyorsun değil mi?” dediğimde kahkahayı bastı Nuri. Ben de, ‘eve gittiğinde çalışma masanın karşısına bir kelime yaz ve o kelime, ‘damacana’ olsun. Göreceksin her seferinde sana pek çok dersler hatırlatacak.’ diyorum. Tepkiyi ölçülü kullanmayı, bir tekmenin çok şeylere mal olabileceğini, seneye başvuru yapacağın adresin azalacağını, birkaç yıllık oluşan kanaatin bir ‘tekme’ ile ne hale gelebileceğini… gibi onlarca ders hatırlatacak bu kelime. Nuri’ye, kıymetli kardeşim, “Keşke ‘kötülüğe iyiliğin en güzeliyle mukabele’ edip, uygun dil bulsaydın. İki yıldır seni dâvet edip çalıştıran patrona sen de son maaşını vermesi için düşünme süresi verseydin…”, ama hakkını da arasaydın gibi, ‘keşke’leri konuştuk. Tabiî bu konuştuklarımız başka bir karşılaşılacak hayat dersinde kullanmak üzere.
‘Öfke’ veya ‘sevinç’ hali, normal hal değildir Nuri’nin başına gelenler, her gün yaşanan yüzlerce ‘başa gelenler’den sadece biri. Ne yaparsın hayat böyle. Tabi Nuri’ye hakkını arama demiyoruz. Sonuna kadar hakkını ara, ama atışları doğru yapmalı. Bu patronlar gelecek vadeden elemanlarını, zaman zaman böyle ciddî denemelere de tabi tutabiliyorlar… Anlayacağınız kolay kaybetmemek lâzım. Bir anlık öfke galebesi, on-yirmi yıllık oluşmuş kanaati yok ediyor. Ne tamamen bağları koparıcı bir tavır, ne de hakkına müdahale ettirecek bir iç içelik. Olması lâzım gelen, düşmanca tavırlar içerisinde olduklarımızla, ola ki dost olabiliriz ya da dost bildiklerimizle düşmanca tavırlar içinde olabiliriz. Ölçü kaçmamalı. Kapı tamamen kapatılmamalıdır. Neticede, her yaşanan, daha büyük yaşanacaklara birer antrenman niteliğindedir. Yaşananların dersi alınmışsa, yeni yollarda yürümenin heyecanını yaşamalı insan. Ama bir şeyi unutmamak lâzım ki, ‘öfke’ veya ‘sevinç’ anında alınacak kararlarda aceleci olunmamalıdır. Çünkü her iki durumda insan ‘normal’ değildir. Evet, Nuri başta haklı idi. Ama ya şimdi? Da-ma-ca-na. U-nut-ma! Nuri. 18.10.2009 E-Posta: [email protected] |