Faruk ÇAKIR |
|
Kendi kendine yeten ülke! |
Tarımı ve hayvancılığı hakir görmenin bedelini ağır bir şekilde ödemek üzereyiz. Et fiyatlarındaki aşırı yükselme bunun bir delili. İlk bakışta bu işten kasapların kârlı çıkacağı akla gelir, ama tam aksine bu fiyat artışından onlar da memnun değil. Çünkü aşırı fiyat artışı, insanları et tüketiminden uzak tutuyor. Yıllarca bugün için ‘şehir efsanesi’ hâline gelen bir sloganla büyüdük: “Türkiye, dünyada (gıda ihtiyacı bakımından) kendi kendine yeten 7 ülkeden biridir!” Öğrencilik yıllarımızda bu sloganları duya duya, okuya okuya büyüdük. Bugün ise bu sloganın pek de geçerli olduğu söylenemez. “Kendi kendimize yettiğimiz”in söylendiği yıllarda bile kişi başı üretim/tüketim ne kadardı? Karnımız açken, ‘kendi kendimize yetiyoruz’ demekle doyuyor muydu? Köyde yaşayanları ‘şehirli’ yapma adına çeşitli yollarla teşvik edilen ‘göç’ün; Türkiye’ye dolaylı bir zararı da bu noktada oldu. Hep beraber şehre geldik ve köyde ‘üretici’ olanlar da şehirde tüketici oldu. Üretmeden tüketmeye devam ede ede kendimizi krizler içinde kıvranırken bulduk. Bugün bile pek çok ‘uzman’ insanları tarım ve hayvancılıktan uzak tutmaya çalışıyor. Onlara göre sanayi üretime tek çare. Elbette bir ‘makina’nın binlerce ‘hayvan’ satın alabildiğinin farkındayız. Fakat ‘makina’ üretemeyen insanların ‘hayvan’ otlatmaya devam edeceği yerde, şehirde oturup tüketici olması daha mı iyi? Her konuda olduğu gibi bu konuda da plansızlıkla karşı karşıyayız. Bir iş bölümü yapılmasının kime ne zararı olurdu? Nasıl ki eğitimde bir plan gerekiyorsa, tarımda ve hayvancılıkta da bir planlama şart. Kimileri yaylalarda koyun gütmeli, kimileri de ‘kule’lerde ‘tık’lamalı. “Hiç kimse koyun gütmesin” ya da “Hiç kimse ‘tık’lamasın” diyerek kendi kendimize yetemeyiz. Terörün dolaylı bir zararı da bu konuda oldu. Doğu ve Güneydoğu bölgemizin dağları koyunlarla, çobanlarla şenlenebilmiş olsa, bugün ‘et krizi’ yaşanır mıydı? Türkiye’nin sahip olduğu küçük ve büyükbaş hayvan sayısında ciddî bir azalma söz konusu. Her geçen gün de azalmaya devam ediyor. Hiç değilse şimdiye kadar yapılan yanlışın farkına varıp, bari bu günden sonra tedbir alabilsek. Köylerimiz büyük ölçüde ‘tatil beldeleri’ hâline geldi. Tamam, tatilimizi de yapalım; ama bu esnada hiç değilse kendi ihtiyaçlarımızı karşılayacak kadar tarım ve hayvancılıkla ilgilensek ne kaybederiz? Bunun için de Türkiye’yi idare edenlere vazife düşüyor. Amerika’yı yeniden keşfe gerek olmadığına göre, ‘Ne yapılabilir?’ diye milletin ‘efendisi’ olduğu söylenen ‘köylü’ye soralım. Bilhassa genç emekliler yılın yarısını köylerde geçirdikleri halde ‘üretim’e bir katkıları olamıyor. Bunun bir sebebi de, meselâ yaz aylarında satın alınan büyükbaş hayvanların kış aylarında ne yapılacağı... Yaz aylarında satın alınan hayvanlar, kış aylarında çok ucuza satılmak mecburiyetinde kalınıyor. Bu da kâr etmeyi düşünen köylüler için olumsuz bir durum. Meselâ satış değil de kira gibi belli bir ücret karşılığında yaz aylarında köylüye hayvan dağıtıp, kış aylarında geri almak düşünülebilir mi? Türkiye tarım ve hayvancılık konusunda ‘ayrıntılar’ dahil planlama yapmazsa, mevcut ‘et krizi’ni aşmamız zor olabilir. Yoksa, ‘Kendi düşen ağlamaz’ mı dediniz? 18.10.2009 E-Posta: [email protected] |