Lahika |
Âyet-i Kerime Meâli Allah “Size demedim mi,” buyurdu, “Ben göklerin ve yerin gizliliklerini de bilirim, sizin açığa vurduklarınızı ve gizlediklerinizi de bilirim diye?” Bakara Sûresi: 33 |
18.10.2009 |
Dil, din, vatan münasebâtına bakılmalı
Menfi milliyette ve unsuriyet fikrinde ifrat edenlere deriz ki: Evvelâ: Şu dünya yüzü, hususan şu memleketimiz, eski zamandan beri çok muhaceretlere ve tebeddülâta maruz olmakla beraber, merkez-i hükûmet-i İslâmiye bu vatanda teşkil olduktan sonra, akvâm-ı sâireden pervane gibi çokları içine atılıp tavattun etmişler. İşte bu halde Levh-i Mahfuz açılsa, ancak hakikî unsurlar birbirinden tefrik edilebilir. Öyleyse, hakikî unsuriyet fikrine hareketi ve hamiyeti bina etmek, mânâsız ve hem pek zararlıdır. Onun içindir ki, menfî milliyetçilerin ve unsuriyetperverlerin reislerinden ve dine karşı pek lâkayt birisi, mecbur olmuş, demiş: “Dil, din bir ise millet birdir.” Madem öyledir. Hakikî unsuriyete değil, belki dil, din, vatan münasebâtına bakılacak. Eğer üçü bir ise, zaten kuvvetli bir millet; eğer biri noksan olursa, tekrar milliyet dairesine dahildir. Saniyen: İslâmiyetin mukaddes milliyeti, bu vatan evlâdının hayat-ı içtimâiyesine kazandırdığı yüzer faydadan iki faydayı misal olarak beyan edeceğiz. Birincisi: Şu devlet-i İslâmiye yirmi otuz milyon iken, bütün Avrupa’nın büyük devletlerine karşı hayatını ve mevcudiyetini muhafaza ettiren, şu devletin ordusundaki nur-u Kur’ân’dan gelen şu fikirdir: “Ben ölürsem şehidim, öldürsem gaziyim.” Kemâl-i şevkle ölümün yüzüne gülerek istikbal etmiş, daima Avrupa’yı titretmiş. Acaba dünyada basit fikirli, sâfi kalbli olan neferâtın ruhunda şöyle ulvî fedakârlığa sebebiyet verecek hangi şey gösterilebilir? Hangi hamiyet onun yerine ikame edilebilir ve hayatını ve bütün dünyasını severek ona feda ettirebilir? İkincisi: Avrupa’nın ejderhaları (büyük devletleri) her ne vakit şu devlet-i İslâmiyeye bir tokat vurmuşlarsa, üç yüz elli milyon İslâmı ağlatmış ve inletmiş. Ve o müstemlekât sahipleri, onları inletmemek ve sızlatmamak için elini çekmiş, elini kaldırırken indirmiş. Şu hiçbir cihetle istisgar edilmeyecek mânevî ve daimî bir kuvvetü’z-zahr yerine hangi kuvvet ikame edilebilir, gösterilsin. Evet, o azîm mânevî kuvvetü’z-zahrı menfî milliyetle ve istiğnâkârâne hamiyetle gücendirmemeli. Mektubat, 3. Mebhas, Altıncı Mesele, s. 313-14 *** İslâmiyet milleti herşeye kâfidir. Din, dil bir ise, millet de birdir. Din bir ise, yine millet birdir. Emirdağ Lâhikası, s. 422, (yeni tanzim, 813)
LÛGATÇE: menfi milliyet: Olumsuz, zararlı milliyetçilik. unsuriyet: Irkçılık. münasebât: münasebetler, ilişkiler. ifrat etmek: Aşırı gitmek, ölçüyü aşmak. muhaceret: Göç etme. tebeddülât: Değişiklikler. merkez-i hükûmet-i İslâmiye: İslami hükümet merkezi. akvâm-ı sâire: Diğer milletler. tavattun: Vatan edinme. Levh-i Mahfuz: Kader defteri. tefrik: ayırma. hamiyet: Mukaddes değerleri koruma duygusu ve gayreti. unsuriyetperver: Irkçı, ırkçılığı seven. neferât: Neferler, askerler. müstemlekât: Sömürgeler. istisgar etmek: Küçümsemek. kuvvetü’z-zahr: Yardımcı kuvvet, yedek kuvvet. istiğnâkârâne: İhtiyaç duymaksızın. |
Bediuzzaman Said Nursi 18.10.2009 |