Görüş |
Çakma Nike
Yolunuz Eminönü’ne düşmüşse mutlaka her yerde çakma 'nike' ayakkabılarına rastlamışsınızdır. Normalde 100, 200 TL'lik ayakkabıyı 15- 20'ye alma durumun oluyor orada. Tabi, yeni ayakkabı aldım diye sevinirken 20-25 günlük ömrü olduğunu da bilmiyor değilsiniz. Bizim gibi karın tokluğuna çalışan bir millet için bulunmaz bir nimettir bu çakma ayakkabılar. Bu ayakkabıların önemli özelliği hedeflerini şaşırmamaları. Bunu nerden biliyorsun diye sormayın. Çocukken hepimizin olmasa da, çoğumuzun bir vukuatı olduğunda; annemiz son model ayakkabılarını çıkartır. Nişan alır, tam hedefine isabet ettirirdi. Ben bir keresinde köyde fena halde Melahat’ı pataklamıştım. Rahat bir şekilde menzile yaklaşırken birden annemin hışmına uğradım. Hemencecik Hüseyin Bolt gibi koştum, ama nafile. Nike ayakkabı rotasını şaşırmadan başıma indi. Oysa ben talih kuşu başıma konacak diye beklerken… Geçen gün BİRGÜN gazetesi editörü Selçuk Özbek İMF başkanına çakma nike ayakkabı atı. Çok büyük bir farkla başarısız oldu. Ne kadar antrenman yaptığını bilmiyorum, ama performansı yerlerde sürünüyordu. Artık bu tür protestoların bayatladığını bilmiyor her halde. Bi de korsanla yetinirsen ancak bu kadar olur. Dua etsin de o ayakkabı fırlatma esnasında parçalara bölünmedi. Emperyalizme karşı demek ki artık sahici ayakkabılar kullanmak gerekiyor!
ENTER 2 YTL Her tarafta insanın midesini bulandıran yazılar görmek artık olağan. Buna kandırmaca mı dersiniz, oyunbozanlık mı dersiniz siz bilirsiniz. Meselâ turistleri tongaya düşürmek için tuvalet kapılarına ‘’enter 2 YTL, giriş 1 YTL’’ yazılıyor. Bu demek oluyor ki; İngilizce biliyorsanız zenginsiniz, az buçuk da bize koklatın şu paraları. Laleli'de falan yabancı bir dille konuşanı görsek hemen Japon yapıştırıcısı gibi yapışıp, ‘mani mani’ diye feryat figan ediyoruz. Halimizi hep ‘acıkmış tavukların darı ambarı görme’ moduna benzetiyorum. Hele turiste yer tarif etmeye kalktığımızda, boğazımıza bir şeyler düğümlenir. "Aaa eeee.." dan başka hatırımıza bir şey gelmez. Kısa bir şoktan sonra abla ‘’bu sokaktan go, go, go, go sonra Sultanahmet go, go, go, go… Allah izin verirse salihi selamete çıkarsınız.’’ Turistin anladığı bir şey yok, ama kurtulmak için 'he' der. Çeker, gider.
İSTANBUL KOŞUYOR, VEKİLLER DURUYOR Mesela ben meclis başkanı olsam! Meclis tayfasını alır. Kıtalararası Avrasya maratonunda koşardım. Milletvekilleri bu sayede almış oldukları kiloları verir, yeni yasama yılına tam kıvamında girerdik. Küs vekillerin birbirlerine fol yapmasını engellemek için birkaç badigart tutardım. İlle de kasti hareket yapmaya çalışanlara da sarı kart verirdim. Tansiyonu yola çıkanlara da makam arabasını tahsis ederdim. Nasıl olsa her zamankinden farklı olarak, o gün OGS yok. Erdoğan, Baykal, Bahçeli, Ahmet Türk’ten hangisi birinci olursa onlara demokrasi helvası ikram ederdim. Martılar boğazda halay çekerken, biz de bebek beşiği kadar ayakkabılarımızla boğazdan geçerdik. Bu arada sırf IMF’ye inat ördekli pijamalarımızla koşardık. Bir de bu yola sırça köşkünde oturan vekilleri halkla barıştırmış olacaktım.
|
ÇETİN KASKA 18.10.2009 |