Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Yolculuk hızlanıyor |
Çoğu sabun köpüğü gibi kayıp giden âfâkî gündem maddeleri, biri diğerini unutturacak şekilde peş peşe gelip giderken, hayatın en temel ve değişmez kanunu olan ölüm gerçeği de hükmünü icra etmeyi sürdürüyor. Üstelik Bediüzzaman’ın “Ölüm değişmiyor, beşer yolculuğu kesilmiyor, sür’at peyda ediyor” (Sözler, s. 276) ve “Hayat apartmanı yıkılıyor. Ömür tayyaresi şimşek gibi geçiyor. Zaman da sel dolaplarını sür’atle çalıştırıyor” (Mesnevî-i Nuriye, s. 175) gibi ifadelerinde vurguladığı gibi, ölümlerin hızlandığı bir dünyada yaşamaktayız. Şimdiye kadar gerek yakın çevremizden, gerek tanışmadığımız halde meşhur ve popüler oldukları için aşina olduklarımızdan, gerekse hiç bilmediğimiz, ama medya vasıtasıyla haberdar olduğumuz kişilerden birçok vefata ya bizzat şahit olduk veya ölüm haberlerini aldık; sıranın bize geleceği âna kadar da almaya devam edeceğiz. Yakın dönemde “El mevtü hakkun” fermanını imzalayanlar arasında, Trakya ve İstanbul’u vuran sel felâketlerinde dalgalara kapılan ve naaşı günler sonra denizin kilometrelerce güneyinde bulunan minik Dilâ’dan Lice’de mermi kurbanı 12 yaşındaki Ceylan’a, Eskişehir’de önce kundaktaki bebeğiyle 5 yaşındaki kızını Porsuk’a atıp sonra kendisi atlayan bahtsız anneye; Elazığ’daki ceza kurbanı şehitlere kadar pek çok kişi var. Bu ölümlerin her biri, kendi içinde son derece ibretli ve düşündürücü gerçekleri barındırıyor. Bunların içinde, geride kalan bizlerin en fazla yüreğini yakanları bebek ve çocuk ölümleri, ama gerçekte en bahtiyar ve mutlu olanlar da onlar. Çünkü Dilâ’nın babasının, kızı için söylediği “Cennette melek oldu” ifadesindeki gerçek, onların tamamı için geçerli. Hepsi de dünyanın kirine, pasına, gamına, tasasına hiç bulaşmadan, doğrudan ebedî saadet ülkesine kanat açtılar. Ölümden bahis açmışken, Yeni Asya ailesindeki iki taze kayba da temas etmek gerekiyor. Bunlardan biri, 70’li ve 80’li yıllarda gazetede yayınlanan şiirleri, naatları ve sahabe hayatlarını anlattığı yazı dizileriyle tanıdığımız Mustafa Necati Bursalı. Bir ara Cağaloğlu’ndaki bir ziyaretinde görüştüğümüzü ve zayıf, mütevazi bir insan olarak hafızamda yer ettiğini hatırlıyorum. Hisli ve coşkulu üslûbuyla değerli eserler bırakan Bursalı’yı rahmet dualarıyla yad ediyorum. Bir diğer kaybımız, hafta içinde beklenmedik ve trajik bir trafik faciasına kurban giden değerli ilim adamı, ilâhiyatçı, son şahit İbrahim Canan. Hadis ilminin yaşayan en önemli isimlerinden biriydi Prof. Dr. Canan. Ve bu uzmanlığını, eğitim konuları başta olmak üzere, yaşanan hayatın içine taşıyabilmişti. Muhtasar hali 70’lerin sonunda yayınlarımız arasında çıkmış olan “Resulullaha (a.s.m.) Göre Çocuk Terbiyesi” isimli, kaynak ve rehber niteliğindeki kıymetli eseri, bunun ilk akla gelen güzel örneklerinden biriydi. Keza, BM’nin “çocuk yılı” ilân ettiği 1979’da neşrettiğimiz “İslâmda Çocuk Hakları” adlı kitabı da, konuyu derin bir vukufla işleyen doyurucu muhtevası ile önemli bir hizmete vesile oldu. O günlerde biz Cağaloğlu Yerebatan Caddesindeki binamızda, Yeni Asya Araştırma Merkezinde çalışıyorduk. Canan da zaman zaman gelip gidiyordu. Bir defasında kitaplarıyla ilgili fikrimizi sormuş, dil ve üslûbunun biraz daha hafifletilmesi yönündeki kanaatimizi ifade etmiştik. Önemli bir özelliği de, Bediüzzaman’la görüşen son şahitlerden biri olması ve Üstadı talebeleriyle birlikte Ankara’da kaldığı otelden çıkarken gösteren Tarihçe’deki fotoğrafı onun çekmesiydi. Son derece birikimli ve dolu, o ölçüde de mütevazi ve olgun bir insandı. Allah rahmet eylesin. Hafta içinde kervana dahil olanlardan biri de Ergun Göze. Daha ziyade eski Tercüman’daki yazılarıyla bilinen Göze’nin 1993-94’te Yeni Asya’da yazması da gündeme gelmişti, ama olmadı Yönetmen Halit Refiğ’le ise, Köprü için yapılan bir mülâkat vesilesiyle irtibatımız olmuştu. Allah, hepsine rahmetiyle muamele etsin. 18.10.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (15.10.2009) - Şüpheli ölümler (14.10.2009) - Afganistan ve İsrail (11.10.2009) - Mesajlar ve pasaport (10.10.2009) - Erdoğan’dan önce |