Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Bediüzzaman’ın farkı |
Başbakanın kongre salonundan ve kamuoyundan çok büyük destek gören ve bu konuda öteden beri katı bir tavır içindeki red cephesinde şaşırtıcı bir sessizlikle karşılanan gecikmeli Said Nursî açılımının anlamlı bir içerik kazanabilmesi için, demokratik açılım adı altında yapılmak istenenlerin, Bediüzzaman tarafından yüz yıl önce ortaya konulan parametreler çerçevesinde tekrar tanzimi gerekiyor. Hoca Ahmet Yesevî’nin, Mevlânâ’nın, Yunus Emre’nin, Hacı Bektaş Veli’nin, Pir Sultan Abdal’ın düşünce, duygu ve kültür hayatımızdaki yeri ve bıraktıkları derin izler vurgulanırken, Bediüzzaman’ın ihmali çok büyük bir eksiklikti. Son konuşmayla bu noksanlık telâfi edildi. Ancak Said Nursî’nin bu çağda yaşamış ve çağımız insanının temel problemlerine Kur’ân’dan reçeteler sunmuş bir inanç, ilim, tefekkür ve aksiyon adamı olması, sadece ismini zikredip geçiştirmenin ötesinde, çok daha farklı ve özel bir dikkat ve tecessüsle incelenmesini gerekli kılıyor. Çünkü onun yüz yıldır tazeliğini koruyan fikirler içeren eserleri, kendi devirlerinde çok önemli misyonlar ifa etmiş olan o çok değerli zatlardan farklı olarak, günümüz Türkiye’sinin, İslâm âleminin ve insanlığının sorunlarına da ışık tutuyor. Önyargılardan uzak, samimî ve müdakkik bir nazarla Risale-i Nur Külliyatını tetkik eden yerli ve yabancı fikir erbabı, bu gerçeği dile getiriyor. Dolayısıyla, açılım kapsamında yer aldığı ifade edilen Güneydoğu-Kürt-terör sorunu başta olmak üzere, demokratikleşme, Aleviler, azınlıklar, Ruhban Okulu, Patrikhane, Ermenilerle ilişkiler gibi konularda, İslâmî referans kaynaklarından hareketle, öze bağlı kalıp herhangi bir tahrifat ve sapmaya meydan vermeden, çağın ihtiyaçlarını karşılayan akıl ve bilim eksenli fikirler ve yorumlar ortaya koymuş yetkin bir isim olarak Bediüzzaman’dan mutlaka istifade edilmeli. Şimdiye kadar bunun yapılmaması hepimize çok şey kaybettirdi. Artık bu kayıp telâfi edilmeli. Bu noktada Said Nursî’nin, Neşet Ertaş, Şivan Perver, Sabahat Akkiraz, Cem Karaca, Ahmet Kaya gibi, kendi alanlarında önemli yerlere sahip olup belli kesimlerin gönlünde taht kurmuş olan isimlerden çok farklı ve özgün bir yeri var. Onları, açılımın referans isimleri olarak peş peşe sıralattıran sebeplerin, yani aralarındaki mağduriyet, sürgün edilmişlik ve kıymeti bilinmemişlik gibi ortak noktaların çok ötesinde bir yer bu. Bütün dünyası müzikle sınırlı bir insan, alanında ne kadar ehil ve popüler olursa olsun, varoluşu, kâinatı ve insanı Kur’ân rehberliğinde en mükemmel şekilde yorumlayıp, müzik ve san'at dahil, hayatın bütün alanlarını kucaklayan izahlar getirmiş bir mütefekkirle bir tutulabilir mi? Farklı dünya görüşlerine sahip oluşları ve değişik toplum kesimlerine hitap etmeleri cihetiyle, onların birbirini tamamlayan bir bütünlük içerisinde zikredilmeleri, açılımın dayandırılacağı toplumsal tabanı genişletmeyi amaçlıyor. Ancak Said Nursî, bu çerçeveyi aşan ve kronik sorunlara sağlam çözümler getiren derin düşünce yapısıyla başlı başına bir referans oluşturuyor. Sakinlerinin, dayatmacı kafa tarafından değiştirilen adından vazgeçilip tekrar orijinal ismine dönülmesini bekledikleri Nurs Köyünde dünyaya gelerek bütün insanlığa mal olan “Bitlisli” Said Nursî’yi, yine büyük bir zat olan ve ilk tahsil döneminde türbesine kapanıp ondan feyiz aldığı Ahmed-i Hanî ile birlikte, “Onlarsız Türkiye’nin maneviyatı noksan kalır” sözüyle zikretmek de onun misyonunu tarif etmek için yetersiz kalıyor. Sarsılan imanları tahkim temelinde inşa ettiği hizmetiyle maneviyat dünyamızı yeniden yapılandırmış olması, elbette ki bu misyonun en önemli özelliklerinden biri. Ama devamı da var. Onun için, söz konusu maneviyat mimarlığını, hayatın ve toplumun tümünü kapsayan cihetleriyle birlikte değerlendirmek gerekir ki, konunun bamtelini oluşturan hayatî boyut eksik kalmasın. Açılım projesinin başarısı da buna bağlı. 07.10.2009 E-Posta: [email protected] |