Ali FERŞADOĞLU |
|
Müstebit rejimle barışılamaz |
Hürriyet imanın özelliğidir. Risâle-i Nurun birinci vazifesi imana hizmettir. İstibdat, baskı, zorbalık iman ile, İslâmiyetle bağdaşmaz. Şu halde, İslâmiyete hizmet etme gayesi olan, asla müstebit sistemle, ideolojik rejimle, katı laik kesim ile bazı mahfillerle işbirliği yapmaz! Böyle bir anlayış Risâle-i Nur ve Bediüzzaman’ın anlayışıyla taban tabana zıttır. Hele Risâle-i Nur’un gücünden istifade etmek için ondan görünüp böyle bir tutum takınmak asla tasvip edilemez. Zira, bu bir riya ve takıyyedir; ikisi de İslâmiyetçe reddolunmuştur. Şeytan ile Cebrail (as) barışmadığı gibi, mehdiyet ile deccaliyet asla barışamaz! Bediüzzaman, hayatının her safhasında deccalizm ve onun yamakları müstebitlerle mücadele etmiş. Rus gazeteci Nadejda Kevorkova’nın ifadesiyle, “Cezalandırıcı yönetime karşı çıkma cesaretini göstermiş, inananlara aman vermeyen rejime ölümüne muhalefet etmiş” 1, “İstibdat ne şekilde olursa olsun, meşrûtiyet libası giysin ve ismini taksın; rast gelsem sille vuracağım” 2 demiştir. Müstebit rejime bakışı da gayet nettir: “Rejimi reddetmek ne vazifemizdir, ne de kuvvetimiz var ve ne de düşünüyoruz ve ne de Risâle-i Nur izin veriyor. Fakat biz kabul etmiyoruz, amel etmiyoruz, istemiyoruz. Red başka, kabul etmemek başkadır, amel etmemek daha başkadır… Risâle-i Nur’un şakirtlerinden en müthiş bir muhalif, rejim müessesesini tel’in de etse, bilfiil idareye ilişmese, onun mefkûresine kanunen ilişilmez. Hürriyet-i vicdan ve hürriyet-i fikir, onları tebrik eder.” 3 Aslında bu peygamber varisi olmanın bir duruşudur, meslek ve meşrebe sadakatin bir ifadesidir, taviz vermemenin, zikzaklar çizmemenin bir sonucudur. Bediüzzaman’ın, “Ben bir mânevî âlemde İslâm Deccalını gördüm. Yalnız birtek gözünde teshirci bir manyetizma gözümle müşahede ettim ve onu bütün bütün inkârcı bildim…” 4 dediği şahısların övülmesi, “Dine saygılı idi!” diye sevgisinin gönüllere yerleştirilmesi, yamaklarıyla işbirliği yapılması da elbette Risâle-i Nur’la asla bağdaşmaz. Takip edelim: “Bütün mekteplerde ve dairelerde ve halkta, o ölmüş dehşetli adamın muhabbeti telkin ediliyor. Bu hâl ise, âlem-i İslâma ve istikbale pek elîm ve acı bir tesiri olacaktı. Şimdi ihtiyarımızın haricinde, onun mahiyeti ne olduğunu, en başta ve en ziyade alâkadar ve en son ondan vazgeçecek adamların ellerine kat’î hüccetler gösteren ve ispat eden Risâle-i Nur geçmesi, kemâl-i merak ve dikkatle okunması öyle bir hadisedir ki, bizler gibi binler adam hapse girse, hattâ idam olsalar, din-i İslâm cihetiyle yine ucuzdur.” 5 İslâm şeairini tahrip eden ahirzamanın dehşetli eşhasına ve yardımcılarına, “Dine hizmet ettiler, kahraman idiler!” diye muhabbet beslemek veya beslettirmek; Risâle-i Nur’la bir ilgisi olmadığı gibi, bilâkis, ona karşı cephe almak ve muâraza etmektir.
Dipnot:
1- Gazeta, 220. sayı, 23.11.2007.; 2- Said Nursî, Tarihçe-i Hayatı, s. 63.; 3- Kastamonu Lâhikası, s. 206.; 4- Şuâlar, s. 514.; 5- Şuâlar, s. 298-299. 07.10.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |