Şükrü BULUT |
|
Tesettür düşmanlığı ve CDU |
Almanya´da ikinci Merkel döneminin başladığını biliyorsunuz. Biz Merkel'in kazanmamasını istemiştik. Neticeye saygılı olmak da vazifemiz. Dikkat ettiyseniz parti ismi zikretmemiştik, yalnızca Merkel demiştik. Merkel'den maksadımızın Hıristiyan Demokratlar olmadığını biliyordunuz. Amerika'da olduğu gibi Almanya'da da “Yeni Bolşevikler” çeşitli isimlerle farklı kategorilerde siyasî partilere dağılmış durumda. Amerika'daki Cumhuriyetçi Parti’yi işgal eden neokonservatiflere paralel olarak Demokrat Parti’de de maalesef neoliberaller aktif durumda. Clinton’ların bu Freudistlerle köklü mücadele halinde olduğunu da satır arasında bildirmiş olalım. Willy Brand ve Helmut Schmidt´in Sosyal Demokrat Partilerinin rengi zaten kırmızıydı. Yabancılar politikası diğerlerinden daha esnek olunca, diğer yabancılar buraya meylediyorlardı. Ne var ki, bu partinin inançlarla arası çok iyi değildi. Bu hal ise, Türkiye'den gelip Müslümanlığa ve İslâmî değerlere karşı olan Türkiyeli sosyalist ve komünistlerin işine yaramıştı. Parti, bazen Türkiye karşıtı ve genellikle İslâm aleyhtarı olan Türkiyeli kadroları bünyesine taşıdı. Bu hal ise zaman içinde, dinî ve insanî değerlere bağlı Müslüman seçmenleri SPD'den uzaklaştırdı. Çevre konusu başta olmak üzere bazı insanî değerleri de “Yeşiller” uhdesine alınca Hıristiyan Demokratlar iyice zayıfladılar. CDU''yu takiben onlar da merkeze yanaşmak isteyince, Doğu Almanya'dan gelen dinsizlerin de yardımıyla solcu parti doğmuş oldu. Üç parçaya bölünmüş SPD'nin esas işini bozan husus başka bir unsurdu. 11 Eylül’ü tezgâhlayan neocon ve neoliberaller, Amerika'ya paralel olarak Avrupa'da da derin çalışmalara giriştiler. Eski metodlardan farklı olarak gizli, münâfıkâne ve komite halinde hareket ederek Sarkozy'yi Paris'e, Angela Merkel'i de Berlin'e yerleştirdiler. Fransa ve Almanya eski komünistlerin komitecilik tertibiyle karşılaşınca, muhafazakâr partiler din karşıtlarının ellerine geçti. Dikkat ederseniz, kendilerine Amerika'da “Yeni Muhafazakârlar” ismini takanlar, Almanya ve Fransa'da daha münafıkâne davranarak muhafazakâr partileri ele geçiriyorlar. Bizim zaman zaman geri döndüklerini haber verdiğimiz eski bolşevik ve komünistlerin bir kısmını siyasette bunlar temsil ediyorlar. İnanış ve yaşayış olarak Marksizmi benimseyen bu grubun yalnızca isimleri muhafazakâr, ama muhafazakâr partilere musallat olmuşlar. CDU ve tesettür meselesine gelince… Hakim Avrupa kültüründen “dinsiz Avrupa”yı anlayan Merkel'in ilk icraatlarından biri, okullardaki tesettürle mücadele olmuştu. Hatta birkaç eyalette, bayan öğretmenlerin tesettürlü derse girmelerine yasak getirmişti. Bizzat Merkel'in ve çevresindeki bayan milletvekillerinin başörtüsü düşmanlıkları, kamuoyundaki tesettür karşıtlarını cesaretlendirdi. Bu da Müslümanların rahatsız olmalarını netice verdi. Hatta Dresden'de, mahkeme salonunda hunharca öldürülen Mısırlı Merve Şerbinî hadisesini, Merkel´in toplum barışını zedeleyici politikalarına bağlayanlar hayli fazla. Ayrıca, bu tesettürlü Müslüman kadının ölümü üzerine Almanya Müslümanlarından bir “başsağlığını” dahi esirgeyen Merkel'in Müslümanlar nezdindeki imajı iyice bozuldu. 11 Eylül'den cesaret alarak Avrupa'da Kur'ân´a ve İslâmî şeaire sataşan siyasetçi, san'at ehli ve medyayı siz de az çok biliyorsunuz. Bugünlerde buna bir yenisi eklendi. SPD kökenli siyasetçi ve halen Merkez Bankası Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapan Thilo Sarazzin'in herzelerine siyaset, sivil toplum ve dinî cemaat çevrelerinden büyük tepkiler geldi. Arapları ve Türkleri, yalnızca başörtülü küçük kızlar üreten, Almanya ekonomisine katkısı olmayan insanlar olarak suçlayan bu politikacıyı Merkez Bankası Başkanı görevden almak istemesine karşın “neocon ve neoliberal ekipten” oluşan siyasetçiler maalesef arka çıkıyorlar. Toplum barışını bu denli dinamitleyen Sarazzin'i, Bayan Merkel istediği an görevinden alabilir, fakat almıyor. Bayan Merkel'de, yoldaşı Nikolai Sarkozy gibi provokatörleri cidden seviyor ve destekliyor. CDU'nun Merkel'li dönemini daha da zor ve zahmetli günlerin beklediği bir vakıa. Düne kadar SPD'nin içini boşaltan “çekirge sürüsünün” şimdilik CDU'ya dadandığından, belki de hakikî Hıristiyan Demokratların haberi yoktur. Sosyal Demokratları ülkeyi idare edemez hale getiren “yeni bolşevikler”le partinin nasıl bir mücadeleye girişeceğini önümüzdeki zamanlar gösterecektir. Neoconların rüzgârına kapılarak Hindukuş Dağlarına savurulan Alman askerlerinin durumu, Merkel ve ekibinin İslâm düşmanlığı, Hıristiyan değer ve ahlâkının yavaş yavaş okullardan silinişi elbette ki Almanya'nın tarihî misyonuna ve bugünkü menfaatine büyük zararlar veriyor. İster SPD'de olsun, ister CDU'da, her iki partiye dadanmış insaniyet düşmanı, kaos taraftarı ve temel haklara saygısız politikacıları Alman partileri temizleyemezlerse, ülke, tarihinin bir başka boyuttaki felâketiyle karşılaşabilir… 16.10.2009 E-Posta: [email protected] |