Cevher İLHAN |
|
“Protokoller”in iç yüzü |
Medyada “tarihî imza” diye lanse edilse de, Ermenistan’la imzalanan “protokller”in sorunların çözüldüğü ya da çözüm yoluna girdiği anlamına gelmediği, iktidar cânibince de dile getirilmekte… Zürih’te “protokoller” imzalanmasının hemen ardından, Başbakan Erdoğan’ın, 14 Mayıs’ta Azerbaycan Millî Meclisi’nde verdiği “teminat”a dikkat çekerek, “Ermenistan, işgal ettiği Azerî topraklarından çekilmediği sürece Türkiye bu konuda olumlu bir tavır içinde olamaz; bunu Minsk Üçlüsü’ne de söylüyoruz” sözlerinin ardından, iktidar partisi mensuplarından da bu yönde açıklamalar gelmesi, şimdilik üstü örtülen bu gerçeği ortaya çıkarmakta. TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercan,’ın, “Yukarı Karabağ ve işgal edilmiş Azeri topraklarıyla ilgili meseleler çözülmeden TBMM’nin, Ermenistan ile imzalanan protokolleri onaylamasının beklenmemesi gerektiğini söylemesi, bunun bir belirtisi. Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın, Dünya Kupası eleme maçı için Türkiye’ye gelmesini ‘’güzel bir jest’’ olarak nitelendiren AKP’li Mercan’ın, dünya kamuoyunun Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki sorunları nazara vermesi, “protokoller” üzerindeki çelişkiyi su yüzüne çıkarıyor. Ve “protokoller”le “krizin kapağı”nın açıldığını; Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkileri normalizasyon sürecinin ciddî bir zorluk ve hatta “tıkanıklı”la muallel olduğunu gösteriyor…
“PROTOKOLLER”DE ÇÖZÜM YOLU YOK… Gerçek şu ki “Türkiye-Ermenistan protokolleri” çözümü sağlayacak temel dinamiklerden yoksun. Zira “protokoller”le, Türkiye’nin Ermenistan’la sınırları açılıyor; lâkin bölgede barış ve istikrarı temin edecek unsurlar bulunmuyor. Ermenistan’ın başta bir milyon Azerî kaçkını (göçmeni) kendi vatanında perişan eden Dağlık Karabağ olmak üzere işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çıkması hiçbir garantisi yok. Keza “soykırım” iddialarından da vazgeçme yok; bir tek “ortak tarih komisyonu” kabul edilmiş ki, bu komisyonda öteden beri Ermeni diasporasının tezlerine taraftar olan İsviçre ve Fransa’nın olması, zihinleri bulandırıyor. Bir tek Ermenistan’ın seksensekiz yıldır tanımadığı uluslar arası tanınan sınırları kabul edeceği belirtilmekte; ancak yine de Türkiye-Ermenistan sınırını teminat altına alan “Kars Anlaşması”na bir atıf yapılmamakta… Kısacası, Amerikan Başkanı Obama’nın tâlimatıyla Dışişleri Bakanı Clinton’un baskısıyla imzalanan “protokoller”le çözüm yolu açılmamış; tartışmalar daha da alevlendirilmiştir. Dahası, Bakü’nün Ankara’ya “sitemi”nde bildirdiği gibi, bölgesel barış ve güvenliği tehlikeye sokmuş, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki “kardeşlik ve dostluk” eksenine gölge düşürmüştür. Erdoğan’ın Azerbaycan Parlamentosu’ndaki “taahhüdü”nü hatırlatması üzerine, Sarkisyan’ın “O zaman Türk hükûmeti neden bu protokolleri imzaladı” tepkisi bu “mesajı” vermekte… Başbakan Yardımcısı ve hükûmet sözcüsü Çiçek, “protokoller”i önümüzdeki hafta Meclis’e göndereceklerini söylüyor. Ancak Meclis Dışilişkiler Komisyonu Başkanı Mercan’ın, “Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerin gelişimine bakmak lâzım’’ kaydı bu anlama gelmekte. Mercan’ın, “Bu protokollerin hayata geçirilmesi, ancak ve ancak Mecliste onaylandıktan sonra olacaktır. Bu tür tahminleri ihtiyatla karşılamak gerekir” cümlesiyle, Meclis’in “onayı”nı açıkça “Ermenistan’ın Karabağ’dan çekilmesi”ne bağlaması, bunu bildirmekte.
NEDEN “ÖNŞARTLARI”NDAN CAYDI? Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’in “müzâkare edilen asıl konularda Ermenistan’la uzlaşmaya varılamadığı, bunun da Ermeni tarafının yaklaşımından kaynaklandığı” tesbiti, “protokoller”in mâhiyetini deşifre etmekte. Sınırların açılması ve Karabağ sorununun paralel çözülmesi” gerektiğini belirten Aliyev’in, “Türkiye’nin verdiği sözlere inanıyorum; eminim ki Dağlık Karabağ meselesi çözülmeden Türkiye Ermenistan sınırları açılmayacak” temennisi, “protokoller”in kırılganlığını ortaya çıkarmakta. Tablo şu ki “protokoller”in bu denli belirsizlik içinde olmasının ve problemin bu hale gelmesinin asıl etkenleri arasında, şüphesiz sözkonusu politikaların ecnebilerce dıştan dayatılması gelmekte. Ankara’nın “muharrik-i bizzat” değil, “muharrik-i bilvâsıta” politikalarıdan kaynaklanmakta… Ve işin aslı ABD adına İsviçre’deki görüşmelere katılan CIA’cı David L. Phillips’in Amerikan Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Avrupa alt komitesinde protokollerin hazırlanma plânı hakkında bilgi verirken, “Türk resmî yetkilileri, Başkan Obama ile 7 Nisan’da İstanbul’da buluştuğunda, anlaşma konusunda Dağlık Karabağ’ın statüsü konusunda resmî herhangi bir önşart olmadığı teminatını verdi” ifşaatında… Görünen o ki Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesi için Türkiye’nin olmazsa olmazlarının başında gelen “soykırım” iftiralarından vazgeçilmesi ve Azerbaycan topraklarındaki işgale son verilmesi “önşartları”ndan vazgeçilmiş; vaziyet bunu ele vermekte. Ve mesele, ABD Dışişleri Avrupa ve Euro-Asya İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Philip Gordon’un, yine aynı komitede, “Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi ve Dağlık Karabağ sorununun, iki farklı süreç olduğunu Ankara’ya kabul ettirdikleri”ni aylar öncesinden açıklamasında düğümlenmekte… Peki, Ankara’nın ne zoru vardı ki “önşartları”ndan caydı? 15.10.2009 E-Posta: [email protected] |