Şaban DÖĞEN |
|
“Sen onun dedesi olacaksın!” |
Yemen hükümdarı Seyf bin Ziyezen Abdülmuttalip’le son peygamber konusunu konuşuyor, onun bu sıralarda doğmuş olabileceğini, babası ve annesi ölünce, onu dedesi ve amcasının himayeleri altına alacaklarını hatırlatıp sonra da şöyle diyordu: “O dostlarını ve yardımcılarını ağırlayacak, düşmanlarını zillete uğratacaktır. En şerefli yerleri fethedecektir. Batıl dinleri, putperestliği ortadan kaldıracak, Rahman olan Allah’a ibadet edecektir. Onun sözü hal ve fasl, işi basiretlilik ve adalet olacaktır. O, daima iyiliği buyuracak ve işleyecek, kötülükten sakındıracak ve kötülükleri ortadan kaldıracaktır!” Abdülmuttalip bu ifadelerden o kadar memnun olmuştu ki, Seyf’e, “Ömrün uzun, saltanatın sürekli olsun! Şan ve şerefin yücelsin!” diye duâda bulunmaktan kendini alamamıştı. Abdülmuttalip sevindirecek daha başka açıklamalarda da bulunmasını istemiş, sonra Seyf’in söyledikleri onu daha da sevindirmişti. Çünkü Seyf bin Ziyezen, daha da ileri giderek alâmet ve işaretlere göre muhatabı olduğu Abdülmuttalip’in o çocuğun dedesi olması gerektiğini söylemiş, Abdülmuttalip de sevincinden yere kapanmıştı. Sohbet şöyle cereyan etmişti: Seyf bin Ziyezen, “Başını ve göğsünü yerden kaldır! Sen, yoksa, sana anlattıklarımdan bir şeyler mi sezdin, ümide mi düştün?” dedi. “Ey hükümdar! Benim, sevgili, üzerine titrediğim bir oğlum vardı. Onu kavmimizin eşrafından Vehb bin Abdimenaf’ın kızı Âmine ile evlendirmiştim. Bir çocuk dünyaya geldi. İki küreği arasında bir ben var. Andığın alâmetlerin hepsi onda mevcut. Onun annesi ve babası da vefat etmiştir. Kendisini, şimdi ben ve amcası himayemize almış bulunuyoruz” dedi. Seyf bin Ziyezen, “Çocuğunu iyi koru! Yahudilerin ona zarar vermelerinden sakın. Çünkü Yahudiler ona düşmandırlar. Fakat, Allah, bu düşmanlıklarını uygulamalarına yol ve meydan vermeyecektir. Benim eski ilim ve kitaplarda bulduğuma göre; Yesrib de onun hicret edeceği, yardım göreceği bir yurt olacaktır…” dedi. Seyf, Kureyş heyeti Mekke’ye dönerken her birine onar köle, onar cariye, altmışar ukiyye altın (İsfahanî’ye göre, 120’şer ukıyye altın, 60’ar ukıyye gümüş, 100’er deve), ikişer kat Yemen elbisesi, birer kap amber hediye etti. Abdülmuttalip’e ise, bunların on katının verilmesini emretmiş ve ona, “Onun hâl ve şanından vuku bulacak şeyleri her yıl bana bildir” demişti. Bu bol ve imtiyazlı ikram Abdülmuttalip’in arkadaşlarının kıskançlığını celb edebilirdi. Onun için Abdülmuttalip bunun bir hikmeti ve sebebi bulunduğunu arkadaşlarına kapalıca anlatmak istemiş, arkadaşları da, “Nedir o?” diye sorunca Abdülmuttalip, “O, bundan sonra açığa çıkacak, anlaşılacak!” demekle yetinmişti.1 Evet, bu hakikat, yıllar sonra açıkça su yüzüne çıkacaktı.
Dipnot: 1- İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:328; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:343. 15.10.2009 E-Posta: [email protected] |