Şaban DÖĞEN |
|
Âl-i Beyti sevme dinin gereği |
“Allah’a yemin ederim ki, bana Resûlullahın yakınlarına hizmet etmek, kendi yakınlarıma hizmet etmekten daha hayırlıdır.”1 Bu ifadenin sahibi, Allah Resûlünü (a.s.m.) her hususta bir gölge gibi takip eden Hz. Ebû Bekir, insanlara, Efendimize (a.s.m.) hürmetlerini onun Âl-i Beytini görüp gözetmekle de gösterilmesini ister.2 Evet, Hz. Ebû Bekir Âl-i Beyti kendi aile halkı ve yakınlarından daha çok seviyordu. Her mü’min, Allah’ı, Resûlünü (a.s.m.) ve Âl-i Beyti sevmek zorundadır. Çünkü Allah Resûlü (a.s.m.), “Nimetleriyle sizi besleyip büyüttüğü için Allah’ı sevin. Beni de Allah sevgisi için sevin. Ehl-i Beytimi de benim sevgim için sevin”3 buyurmuşlardır. Kur’an da şöyle demesini emreder: “Vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum; sizden istediğim, ancak akrabaya sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbettir.”4 Allah Resûlü (a.s.m.) “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarıldıkça yolunuzu şaşırmazsınız. Biri Kur’ân-ı Kerim, biri de Âl-i Beytimdir." 5 buyururken de Kur’ân’dan sonra Âl-i Beytini nazara vermekle Âl-i Beytin Sünnet-i Seniyyenin menbaı, muhafızı ve onların her bakımdan Sünnet-i Seniyyeye dört elle sarılmakla mükellef olduklarına, olacaklarına dikkat çekiyordu. Öyle de olmuştur. Âl-i Beyt veya Ehl-i Beyt kimlerdir ve niçin öncelikle onlar sevilmelidir? Sahih-i Müslim’de Ümmü’l-Mü’minîn Âişe-i Sıddîka’dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Âl-i Beytin Resûl-i Ekremin (a.s.m.) aile halkı olduğunu öğreniyoruz. Peygamberimiz (a.s.m.), üzerinde siyah yünden yapılmış nakışlı bir örtüyle sabahleyin evden çıkmış, o esnada Hasan bin Ali (r.a.) gelmiş, Efendimiz de (a.s.m.) hemen onu örtünün altına almıştı. Sonra Hüseyin (r.a.) gelmiş, o da onunla beraber örtünün altına girmişti. Sonra Fâtıma (r.a.) geldi. Onu da içine aldı. Sonra Ali (r.a.) geldi. Onu da içine aldı. Ve sonra şu meâldeki âyeti okudular: ’Ey Peygamber âilesi, Allah günahlarınızı giderip sizi ter temiz yapmak istiyor." 6- 7 Hz. Enes’in (r.a.) rivayet ettiğine göre bu âyet nazil olduktan sonra Resûl-i Ekrem (a.s.m.) sabah namazına giderken, altı aya yakın bir süre, Hz. Fatıma’nın (r.a.) kapısına uğrayıp, “Namaza kalkın ey Ehl-i Beyt! ‘Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor!’” buyurmuşlardı. 8 Âl-i Beyt Kâinatın Efendisi (a.s.m.) dünyadayken de, dünyasını değiştirdikten sonra da Kur’ân’a, Sünnet-i Seniyyeye bütünüyle bağlı olarak bir hayat sürmüşlerdir. Evet, Âl-i Beytten gelen o nurlu nesil aynı yolu devam ettirmişlerdi. Çünkü Kâinatın Efendisi (a.s.m.) ileriyi gören mu'cizevî nazarıyla onların bu sadakat ve bağlılıklarını görmüş, ümmetinin Sünnet-i Seniyyenin kaynağı ve koruyucusu olan o mübarek nesil etrafında kenetlenmelerini istemişti. O pak nesilden nice kutuplar gelmiş, İslâmın zaafa düştüğü dönemlerde birer manevî lokomotif olup ümmet-i Muhammed’i (a.s.m.) toparlamış, onlara şevk ve moral vermiş, manen yükselmelerini sağlamış, rehberlik etmişlerdir. Namazın tahiyyatlarında Âl-i Beyte getirdiğimiz salât ü selâmların bir sırrı da işte budur. Risâle-i Nur’un üstadı da Âl-i Beytin reisi olan Hz. Ali’dir. “Benim hakaik-i imaniyede hususi üstadım, İmam-ı Ali’dir (r.a.)” diyen Bediüzzaman Hazretleri Âl-i Beytin muhabbetinin Risâle-i Nur’da ve mesleğinde bir esas olduğuna da 9 dikkat çekmiştir.
Dipnotlar: 1- Buharî, Fezâl-i Ashabi’n-Nebi: 9., 2- Buhari, Fezailu’l-Ashab 12, 22., 3- Tirmizi, Menakıb, (3792)., 4- Şura Sûresi: 23., 5- Tirmizî, Menâkıb: 31; Müsned, 3:14, 17, 26., 6- Ahzâb Sûresi: 33., 7- Müslim, Fadâilü’s-Sahâbe: 61 (Hadis no: 2424.)., 8- Tirmizi, Tefsir-i Ahzab, (3204)., 9- Emirdağ Lâhikası, s. 177. 05.10.2009 E-Posta: [email protected] |