Şaban DÖĞEN |
|
Günaha aldırmamazlık edilebilir mi? |
Kâinatta iman kadar önemli ve değerli bir hakikat, imansızlık kadar da dehşetli ve korkunç bir felâket yoktur. İman dünya ve ahiret saadetinin sebebi olduğu gibi imansızlık da her iki hayatı zindana çevirmeye yeter. İman da, inkâr da bir irade ve tercih işidir. “İnkâr etmemek başkadır, iman etmek bütün bütün başkadır” diyen Bediüzzaman, kâinatta hiçbir şuur sahibinin, kâinatın bütün eczası, parçaları, zerreleri kadar şahidleri bulunan Hâlık-ı Zülcelal’i inkâr edemeyeceğini, etse de kâinatın her şeyiyle onu yalanlayacağı için susacağını, lâkayd kalacağını belirtir. Her şey şartları ve gerekleriyle var olduğu gibi imanın da tam iman olabilmesi için belli şart ve özellikleri taşıması gerekir. “İman etmek, Kur’ân-ı Azimüşşanın ders verdiği gibi, O Hâlıkı, sıfatlarıyla, isimleriyle, umum kâinatın şehadetine istinaden kalben tasdik etmek ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tevbe ve nedamet etmek iledir. Yoksa, büyük günahları serbest işleyip istiğfar etmemek ve aldırmamak, o imandan hissesi olmadığına delildir.” 1 Evet, insan Kur’ân-ı Azimüşşan’ın ders verdiği tarzda iman edecek, Allah’ı zerreden kürelere kadar bütün kâinatta hükmeden isim ve sıfatlarıyla kabul ve tasdik edecek; tabiata, sebeplere hiçbir tesir vermeyecek, hiçbir şeyi Allah’a ortak ve yardımcı görmeyecek; peygamberleri yoluyla gönderdiği emirleri tereddütsüz kabullenecek. Günah işlediğinde ve emre muhalefet ettiğinde de kalben tevbe edip pişman olacak. Aksi halde büyük günahları serbestçe işleyip aldırmama, ıztırabını duyup istiğfar etmeme imanla bağdaşmaz. Şeytanı inkâra götüren, kibirlenip işlediği günahı günah olarak görmemesi, pişmanlık duyup dönüş yapmaması değil miydi? Evet, günah küçümsenmez, hafife alınmaz, ona karşı hissiz kalınmaz, aldırmamazlık edilmez. Günahı sebebiyle üzülmek, ıztırap duymak, pişmanlık duymak, tevbe ve istiğfar etmek imanın gereğidir. Mü’min, günahı karşısında titrer, vicdanen rahatsız olur, huzuru kaçar, tevbe etmedikçe rahatlayamaz. Zaten günahın özelliği insanı rahatsız edici olmasıdır. Allah Resûlü (asm) de günahı “içini rahatsız eden ve başkasının öğrenmesinden çekindiğin şeydir”2 diye tarif etmiştir. Mü’min, günahını nasıl görmeli? Buna en güzel cevabı Allah Resûlü (asm) vermekte. Buharî, Müslim ve Tirmizî’de yer alan, İbni Mes’ud’dan rivayet edilen bir hadis-i şerife göre kâfir, facir günahını burnundan geçen bir sinek gibi hafif görürken mü’min dağ üzerine düşecekmişcesine korku ve endişe içerisinde olur.3 Cenâb-ı Hakk’ın Gaffar, Gafûr, Tevvâb isimleri, kul günahının ıztırabını duyup tevbe ve istiğfar etmedikçe başka nasıl tecelli edecek?
Dipnotlar:
1- Emirdağ Lâhikası, s. 177. 2- Müslim, Birr 15, (2553); Tirmizî, Zühd 52, (2390). 3- Buharî, Daavât: 4; Müslim, (Hadis no: 2744); Tirmizî, Kıyâme: 50, (Hadis no: 2499, 2500.) 03.10.2009 E-Posta: [email protected] |