Dizi Yazı |
|
Kaptanın seyir defterinden altı ayda altı kıta. - Vebi Horasanlı - 3 |
Korsanlığın en büyük sebebi Somali'deki otorite boşluğu ilim döndüğünce burada yaşanan olayları anlatmaya çalıştım. Eğer bu berbat denizden emniyetli bir şekilde nasıl geçilir, diye bir soru sorarsanız benim bir gemi kaptanı ve eski bir asker olarak düşüncelerim şu şekildedir. Her şeyden önce Aden Körfezinde açılmış olan koridorun en az 200 mil kuzeyinde ve güneyinde geçişe kapalı bir bölge ilân edilmesi gereği vardır. Buraya balıkçı gemileri de dâhil olmak üzere hiçbir geminin girmesine müsaade edilmemelidir. Bu sayede balıkçı kılığına giren korsanları etkisiz hale getirmek mümkün olacaktır. Ayrıca Birleşik Arap Emirliklerinde bulunan korsan önleme merkezinin Yemen Devletine alınması gereklidir. Buradan korsanlara çok daha çabuk ve kolay bir şekilde müdahale etmek mümkündür. Sokotra Adası başta olmak üzere Aden Körfezi'ne en geniş sahili olan Yemen Devleti'dir. Hiçbir devlet otoritesini tanımayan ve hukukî olarak yargılanmaları çok zor olan Aden Korsanları'nın bu ülke kanunlarına göre yargılanması ve cezalandırılması uluslar arası hukuk kaidelerine göre en makul çözüm olarak görünmektedir. Zaten Somali Korsanları'nın bu eylemlerini yapmasındaki en büyük etken bölgede otorite boşluğunun olmasıdır. 3-4 yıl önce Somali’de iyi kötü bir hükümet vardı. (Adı Müslüman Mahkemeleri Hükümeti gibi bir şeydi.) ABD ve Avrupa ne maksatla olduğunu tam olarak anlayamadığım bir şekilde Etiyopya askerlerini ülkeye sokarak bu hükümeti devirdiler. Somali’de yeniden otorite boşluğu meydana çıktı. Bu arada Malakka Boğazı'ndaki korsanlara özenen Somalili işsiz güçsüz ve aç insanlar, gemilere saldırmaya başladılar. Nereden öğrendilerse gemilerde silâh olmadığını ve denizcilerin bu konuda çaresiz olduklarını biliyorlardı. Kısa zamanda gemicileri soymak yerine rehin almanın daha kârlı olduğunu anladılar. İşte Aden Körfezi bundan sonra tam bir kâbus denizi haline geldi. Yüze yakın gemi kaçırıldı ve hâlâ da korsanlık ve rehin alma olayları devam ediyor. İşin kötüsü buradaki aç insanlar korsanları suçlu olarak değil de birer kahraman olarak görüyorlar. Kaçırdıkları gemilerden aldıkları fidye parası sayesinde günü kurtarmayı akıllarına koymuşlar. Birde Somalili korsanlar Müslüman olarak bilindiği için yaptıkları “haramilik” ne yazık ki bir buçuk milyarlık İslâm dünyasının üzerine kara bir leke olarak düşüyor. Herkesten önce bölgenin Müslüman ülkeleri ve Yemen bu çirkin olayları önlemek için bir araya gelmeli ve korsanlık olayına bir çözüm bulmak zorundadır. 11 Eylül Saldırısı başta olmak üzere El-Kaide ve benzeri terör örgütleri sayesinde Müslümanlar aleyhinde zaten yeterince kara propaganda yapılmaktadır. Somali Korsanları da işin tuzu biberi olmuştur. Bu konu bir hayli derin ve uzundur. Yani bu hamur çok su götürür o halde problem sadece biz denizcileri değil bütün dünyayı ve hassaten Müslümanları ilgilendirdiği için burada kesip yolculuğumuza geri dönelim. Aden Körfezi'ndeki maceralı yolculuğumuzdan sonra Pakistan’ın Gwadar Limanı'na geldik. Hint Okyanusu'nun rüzgârlarından ve azgın dalgalarından tabiî bir biçimde korunmuş olan bu liman, Allah’ın Pakistanlılara bir hediyesi gibiydi sanki. “T” şeklindeki yüksek tepeler ile korunan bu yerde, çok az bir masrafla koca bir liman inşa etmişler. Gwadar limanı, Orta Asya petrollerinin Hint Okyanusu'na ulaşılıp buradan Çin ve Hindistan gibi geleceğin dev ülkelerine sevk edilebilmesi için inşa edilmiş. Fakat limanda sadece dökme yük gemileri vardı ve bir tane bile petrol tankeri bulunmuyordu. Çünkü bu çok önemli proje başta Amerikalılar olmak üzere dev petrol üreticileri tarafından sabote edilmiş ve uygulanamamıştı. Afganistan ve Pakistan üzerinden boru hatları ile Hint Okyanusu'na ulaştırılacak petrol, hem Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'ne hem de Afganistan ve Pakistan gibi geçiş ülkelerine yarayabilirdi. Bu gün sadece Rusya üzerinden petrol satabilen Kazakistan, Türkmenistan gibi dev petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip ülkeler, Afganistan ve Pakistan’daki iç karışıklıklar ve terör sebebiyle bu önemli projeyi hayata geçiremediler. Zira Amerikalılar petrol işini asla şansa bırakmak istememekte, daima kontrol altında tutabilmek için her türlü kirli oyunu icat ederek uygulama imkânı bulmaktadır. Petrol hâlâ dünyanın en önemli enerji kaynağıdır yeni enerji kaynakları bulunsa bile en az 30 yıl daha önemini sürdürecektir. Bu arada daha önce kullanılmayan ve yakılarak göğe savrulan doğal gaz gittikçe önem kazanan bir enerji kaynağı haline gelmiştir. Hatta en önemli doğal gaz üreticilerinden olan Rusya, bu kaynağını siyasî bir koz olarak kullanmakta kendi siyasetlerine aykırı davranan ülkeleri doğal gaz kozunu kullanarak dile getirmektedir. Ukrayna ve Doğu Avrupa ülkelerinin geçen yıl yaşadığı soğuk kış buna en güzel örnektir. İşte Rusya’nın da pek sıcak bakmadığı bu petrol ve doğal gaz projesi Afganistan ve Pakistan’ın başına büyük bir gaile açmıştır. Zamanında Rusya’ya karşı Amerikan istihbaratına destek olan teröristler bu sefer bize dost ülkeleri yani Pakistan ve Afganistan’ı vurmaya başladılar. Pakistan’ın Swat Vadisi'ndeki terör kamplarını vurması esnasında bu ülkeye gittiğimiz için Gwadar şehrini gezmeye imkân bulamadık. Çünkü limandan dışarıya çıkış izni verilmiyordu. Bu sebeple sadece liman içindeki camiye gitme şansımız oldu. Ayrıca gemimizden tahliye yapan kamyonların birbirinden ilginç görüntülerini çekme fırsatımız oldu. Pakistan 160 milyon civarındaki nüfusu ile dünyanın en büyük Müslüman ülkelerinden biri. Nüfusun hızlı artmasının bir sebebi de Hindistan’dan gelen Müslümanlar. Yoksa, doğumlar sebebiyle bu kadar yüksek bir hızla nüfus artışı olması imkânsız gibi. Gwadar şehri, güneybatı Pakistan’da yer alıyor ve İran’a çok yakın. Kuzeyi çöl. Bu bölgede çok fazla insan yaşamıyor. Konuştuğum insanlardan edindiğim bilgilere göre bölge halkı çöl ikliminin de tesiri ile oldukça tembel. Buna mukabil Hindistan’dan özellikle de Mumbai (Bombay) şehrinden gelen Müslümanlar, bölgeye bir canlılık katıyorlar. Ekonomi neredeyse tamamen Hindistan göçmenlerinin elinde. Limanın çok güzel bir camisi var. Temiz ve bakımlı. Burada yukarıda değindiğim gibi Cuma namazı kılma fırsatı bulduk. Hindistan camileri gibi aynı özellikler taşıyan bu yerde hutbe okunan minber yok. Vaaz kürsüsü aynı zamanda minber olarak kullanılıyor. Cuma hutbesinde İmamın elinde asası var. En önemli farkımız bu. Pakistanlılarda çoğunlukla İmamı Azam Ebu Hanife’nin mezhebinden. Yani namaz kılmaları ve sünnetler aynen bize benziyor. Bize benzemeyen birkaç husus var onlardan bahsedeyim isterseniz. Efendim, buradaki Müslümanlar aynen Hindistan’da olduğu gibi oturarak namaz kılmayı çok seviyor. Hani bazı yaşlı ninelerimizin yaptığı gibi. Burada farklı olan yaşlı-genç birçok kişi sünnet namazları oturarak kılmaya alışmış. Hâlbuki bunların sağlık sorunu görünmüyor. Nasıl gelmiş ise böyle garip bir adetleri var. İmam Efendi, hutbeyi Arapça okuyor. Arapça hutbeyi dinlemek, kendi lisanımızla da dâhil olmak üzere mahallî diller ile dinlenmesinden kat kat güzel. Ne olur ülkemizde de hutbe Arapça okunsa. Bunun güzelliğini anlatmak biraz güç en iyisi Arapça hutbe dinleyin. İnanıyorum ki bana katılacaksınız. Dünyanın birçok ülkesinde hutbe dinledim. Üç lisanla hutbe okuyan imamlar gördüm. Lâkin Arapça okunan her hutbe diğerlerinden daha fazla huşu veriyor. Bediüzzaman’ın da buyurduğu gibi Arapça hutbe okunmalı zira çok daha fazla haz veriyor. Çünkü insanlara bürhandan (delilden) ziyade me’hazdaki (kaynaktaki) kudsiyet itaat şevki verir. Yani insanların dinî kurallara uyması daha kolaylıkla olur. Zira mahallî lisanlar o ulviyeti verememektedir. Diyanet teşkilâtının kulakları çınlasın. Yıllarca dinimizin esasları haricinde teferruattan bahsederek cemaati uyutan ve hutbenin öneminin azalmasına yol açan hatip efendilere örnek olmasını diliyorum. Pakistan’ın en ilginç özelliklerinden birisi de araçlara işlenen rengârenk desenler ve resimler. Bir zamanlar bizim minibüslerde de olan ama belki yüz kat daha fazla olan bu san'at eserlerinin bol bol fotoğrafını çektim. Bunların bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum. Gwadar Limanı'nda dışarıya personel çıkamadığı için diş rahatsızlığı dolayısıyla diş doktorunu gemiye getirdik. Oğlu ile birlikte gelen diş doktoru üç gemicinin dişini tedavi etti ve gerekli ilâçları almamızı sağladı. Fakat kalkacağımız gün makine lostromosu çalışırken elini sıkıştırmıştı. Parmağının kırılması endişesi ile hastaneye göndermemiz gerekti. Nitekim dışarıya çıkış yasak olduğu halde bu personelimizi nezaretçi ile birlikte hastaneye gönderdik. Çok şükür herhangi bir kırık çıkık olmadan personelimiz gemiye döndü. Pakistan tahliyemiz bir bakıma çok ilginç olmuştu. Üç büyük dökme yük gemisi arka arkaya dizilmiş üçümüz de buğday tahliye ediyorduk. Elektrik süpürgesine benzeyen motorlu cihazlarla (elevator) gemi ambarlarından alınan buğday, çuvallama makinelerinin bulunduğu kulelere dökülüyor, burada paketlendikten sonra kamyonlara yükleniyordu. Yaklaşık bir hafta süren çalışma sonunda tahliyemizi bitirdik ve yeni seferimiz için limandan ayrıldık. Yeni seferimizden önce yakıt ikmali için Umman Körfezi'ne dönmemiz ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin büyük bir yakıt limanı olan Khor Fakkan’a uğramamız gerekiyordu. Burada gördüğümüz manzara ekonomik krizin erişmiş olduğu boyutu apaçık bir şekilde gözler önüne seriyordu. Khor Fakkan adlı limanda en az 500 adet gemi demirde yatıyordu. Çoğu petrol tankeri olan bu gemiler işsizlikten dolayı demir için uygun olan bu limanda aylardır işsiz güçsüz bekliyordu. “Laid up” adı verilen yani masrafların asgarî düzeyde tutulması için demirde bekleme durumu burada dehşet verici bir biçimde gerçekleşmişti. Marmara Denizi kadar bir bölgede irili ufaklı yüzlerce geminin arasından geçip yakıt alacağımız bölgeye demirledim. Yunanlı bir tankerden birkaç saat içinde yakıtımızı alarak yeni seferimize doğru yola çıktık. İlginçtir bütün dünyada ama özellikle Akdeniz’de tanker taşımacılığı ve yakıt hizmetleri (bunkering) genellikle Yunanlılar tarafından yapılır. Bir petrol merkezi olan İran Körfezi’nin hemen ucundaki Khor Fakkan Limanı'nda da bu işi Yunanlı komşularımız yapıyor. Eksik yük vermede pek mahir olan Yunanlılar ile bu sefer kavga etmeden yakıt ikmalimizi yaptık. Kavga etmeden diyorum çünkü ne zaman bir Yunanlı tankerden yakıt alsam 20-30 ton eksik çıkar. Verdin, yok vermedin diye bir müddet tartıştıktan sonra uzlaşma kararı alınır ve 1-2 ton eksik yük karşılığında anlaşmaya varılır. Biz eksikliğin çoğunu kurtardığımız için, onlarda “1-2 ton kâr ettik” diye sevinirler. Bugüne kadar hep böyle oldu. O yüzden Yunanlı tankerleri hiçbir gemici sevmez. —DEVAM EDECEK— |
15.10.2009 |